Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Fırat'ı geçen ilk hükümdar
Sultan Alp Arslan'ın yanından ayırmadığı ve arkasında namaz kıldığı belirtilen Fakih Ebû Nasr Muhammed b. Abdülmelik el-Buhârî gelerek, "Efendimiz, sana ihsan buyurduğu nimetten dolayı yüce Allah'a şükret." demişti. Alp Arslan ise, "Bu nimet nedir?" diye sordu. Gelen cevap Sultan Alp Arslan'ı daha önceki Türk hükümdarlarından farklı bir yere koyuyordu. Fakih sözlerine şu şekilde devam etti: "Bu ırmağı şimdiye dek köle (memlûk) olmayan hiçbir Türk hükümdarı geçememiştir. Bugün ancak siz geçtiniz."
Hükümdarın durumu, ev halkını idare eden, çocuk ve gençlere bakan kişilerin durumuyla aynıdır. Çünkü nasıl ki bir aile reisi, o ev halkının karakterini şekillendirir ve onları eğitirse, hükümdar da milletin karakterini şekillendirir ve onu eğitir.
Reklam
Kanuni Sultan Süleyman'ı anlatan uzunca bir bölümün Paolo Giovio'nun eseriyle kelimesi kelimesine aynı olması şüpheleri ortadan kaldırır. Başka bir deyişle Vasco Diaz Tanco del Fregenal, Paolo Giovio'nun yazdığı Türk tarihi üzerine kendi nesnel ve keskin görüşlerini eklemekten başka bir şey yapmamıştır. Bu eser ayrıca "Kâfür Türk"ün vakanüvise göre değişen sıfatlarının zenginliği bakımından çarpıcıdır. Ona göre Türkler "kahrolası bir halk", Süleyman "vahşi" ve "savaş seven" bir imparatordur. 71. bölüm aynen şu başlığı taşır: "Kahrolası hükümdar Süleyman'ın planları ve şeytani hülyaları ve kayda değer hilekârlıkları." Başka bir bölümde ise şöyle der: "Bu kahrolası prens rahat duramadığından bir sonraki yıl başka bir sefere çıktı." Bir diğer ilginç örnek ise bu bahsi geçen tarihin 75. bölümünde yer alır: "Bu kahrolası millet, atlarının çokluğu, askerlerin çektiği acılar ve bitmek tükenmek bilmez bir para meselesiyle, uzun savaşlara çıkarak bizi yavaş yavaş zayıflatıyorlar, ve nihayetinde de yaptıklarıyla bize büyük zararlar veriyorlar, aynı diğer milletlere yaptıkları gibi."
Girilmemesi gereken yollar vardır, üzerine gidilmemesi gereken askerler vardır, üzerine saldırılmaması gereken kentler vardır, mücadeleye gerek olmayan yerler vardır, yerine getirilmeyecek hükümdar emirleri vardır.” Doğru zamanda doğru hamleyi yapabilmek için anı yorumlamak gerekir.
"Çünkü hakikatte bir ülkeye sahip olabilmek için onu yıkmaktan başka hiçbir emniyetli yol yoktur."
"Ve hür yaşamaya alışmış bir şehir, yok edilmek istenmeyince, herhangi başka bir yoldan ziyade, kendi hemşehrileri vasıtasıyla daha kolay elde tutulur."
Reklam
Siyasi iktidarlar ve tarikatlar
Dönemin tarihçileri, yiyeceğin az, fiyatların pahalı olduğu bu zamanlarda, bu coğrafyada (Ön Asya) yaşayan insanların hayatlarını idame ettirebilmek için zorunluluktan dolayı at, eşek, katır, köpek gibi ele geçirebildikleri bütün hayvanların etlerini yediklerini belirtmektedir. (bkz. İbn Kesir, el-Bidâye ve'n-Nihâye) Tarihçiler daha dehşetli
Sayfa 54 - Kitap Yayınevi, İnsan ve Toplum Dizisi - 70, 2. Basım, Birinci Bölüm, Şam ve Anadolu Dolaylarında 7./13. Yüzyılda Tasavvuf ve Muvelleh Dervişlik
Kırk Kız. — Sağın Han adlı bir Kazak hükümdarının kı­zı. bir sabah erken kırk cariyesiyle beraber gezmeğe çıkarlar. Henüz güneş doğmamıştı. Bir ırmağın kenarına gelirler. Irmağın üzerine semanın nur sütunu indiği için, suları gü­müş gibi parlaktı. Kızlar suyun güzelliğine meftun olarak, parmaklarını ırmağa daldırırlar. Bu temas neticesi, hepsi gebe kalır. Hükümdar, bunların hepsini bir dağa nefyeder. Orada bunların zürriyeti çoğalarak Kırgız kavmini vücuda getirirler.
BİR AVUÇ İNANAN İNSANLAR İNSANLIĞA ÖRNEKTİR .
🤲🤲🤲🤲🤲🤲🤲🤲🤲 Uzun Bir Gecenin Ardından Dakyanustan Allah 'u Teâlaya Kaçan Gençler Ashab-ı Kehf Kıssası Ashâb-ı Kehf, putperest bir hükümdar olan Dakyanus devrinde Tarsus’da yaşamış, îman ve tevhîd mücâdelesi vermiş olan sâlih gençlerdir. Zalim kral Dakyanus'un Ashâb-ı Kehf'e karşı sunmuş olduğu puta tapma teklifine karşı
DOKUZ - OĞUZ MENKIBESİ
Dokuz - Oğuzlar evvelce, Kumlançu adı verilen bir ülkede otururlarmış. Burada Tuğla ve Selenga adlı iki ırmak akarmış. Bir gece oradaki iki ağacın üstüne, gökten bir nus nütunu indi. Bu ağaçlardan biri sümü yani huş yahut kayın ağacı (bouleau), diğeri kasuk (yani Cihangüşâ’ya göre çamfıstığı, Mahmud-i Kâşgarî’ye göre fındık) ağacı idiler.
Reklam
Osmanlı Devletinin kuruluş ilkelerinde Müslümanlık , hanedanlık ve ortaçağ yapısı vardı. Devlet , şeriat denilen İslam hukuku , kanun adı verilen hükümdar buyrukları ve örf denilen geleneklerle yönetiliyor ve bazen günlük gereksinimleri karşılamak için bunlar mantık dışın kadar genişletiliyordu. Bu yasalar gereğince Müslüman olmayanlar İslam kanunlarını kabul ettikleri takdirde korunuyorlar ve topluluk yaşamlarını kabul ettikleri takdirde korunuyorlar ve topluluk yaşamlarını sürdürebiliyorlardı. En önemli üç gayrimüslim ve cemaat ise Rum ya da Doğu Ortodoks Hristiyanları , Ermeni Gregoryen(Monophysite - İsa Mesih'in hem tanrı hem insan olarak tek bir tabiatı olduğuna inanan) Hristiyanlar ve Yahudiler idi. Bu topluluklara o tarihlere verilen millet adı daha sonraları laik ulusu belirtecekti. Gerçi kapsamı zamanla değişti ama millet sisteminde toplulukların kendini yönetme biçimi durum , genel de Hristiyanların etkisi altındaki Avrupa'da görülmüyor ama yine de , yaşamlarını istedikleri biçimde sürdürüp başarılı olabildiler.
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.