Hayatla aramda ince bir cam var... Açıkca görmeme ve anlamama rağmen dokunamıyorum hayata...
Nedenini bilmesem de ,her işte tereddütlüyüm.Zihnimde yarattığım ,kendime özgü ideal düz çizgiyi bulmak için , kim bilir kaç kez aramışımdır iki nokta arasındaki en uzun yolu.Etkin bir canlı olmayı beceremedim hiç.İnsanların hiç ıskalamadıklarını ben ıskaladım; ötekilerin olanca doğallığıyla yaptıklarını , ömür boyu bilinçli bir şekilde yapmaya uğraştım.Başkalarının neredeyse istemeden elde ettiklerine erişmeyi diledim hep.Hayatla benim aramada ,baştan beri mat camlar oldu : Ne gözümle ,ne elimle algıladım onları; ve ne hayatımı yaşadım ne tasarladıklarımı , olmak istediğim kişinin düşüydüm sadece ......
Reklam
Bazen düşünüyorum da, düşlerimi birleştirerek kendime kesintisizce akacak ikinci bir hayat kursam ne hoş olurdu, günlerimi düşsel konuklarla, uyduruk insanlarla geçireceğim, acısını da keyfini de yaşayacağım ikinci bir hayat. Öyle bir dünyada başıma felaketler gelir, büyük sevinçler üzerimde erirdi. Ve bana dair hiçbir şey gerçek olmazdı. Ama herşeyin kendine has, muhteşem bir mantığı olurdu, herşey haz verici bir yalanın ritmiyle akıp giderdi, herşey ruhumdan yapılmış bir şehirde olup biterdi, ruhum ise sakin bir trenle içimde çok uzaklara, çok uzaklardaki bir perona gidip kaybolurdu... Ve bütün bunlar hem dış hayattaki gibi, hem de Güneşin Ölümü'ndeki estetik gibi açık, kaçınılmaz olurdu.
Sayfa 164
Mutsuzluğunun farkında olmayan, kendini mutlu sanan insanları gördükçe ürperiyorum.
Asla geleceğe sahip olmamış olduğum günlerden birindeyim. Karşımda yalnızca bir sıkıntı duvarıyla kuşatılmış , taş kesilmiş bir şimdi var. Irmağın karşı kıyısı karşıda bulunduğuna göre , asla bu taraftaki bir kıyı değil ; Çektiğim tüm acıların tek nedeni de bu. Nice limanlara yanaşacak gemiler var elbette , ama hiç biri hayatın ıstırap vermez olduğu limana varmayacak , her şeyi unutabileceğimiz bir rıhtım da yok. Üstünden çok zaman geçti bunların ama benim hüznüm hepsinden eski.
Bütün hayata karşı bir mide bulantısıyla uyandım. Yaşamak zorunda olmanın dehşeti yataktan benimle birlikte kalktı. Herşey gözüme boş göründü bir an ve içimden buz gibi bir ses, hiç bir derdin çaresi yoktur, dedi.
Sayfa 147
Reklam
Gerçek bir bilge içinden öyle tavır benimser ki, dışarıdaki olayların üzerindeki etkisi kesin olarak en aza iner. Bunun için olaylara kıyasla ona daha yakın duran gerçeklikleri üzerine kuşanarak zırhlanması gerekir; aynı gerçeklikler, olayları daha ona ulaşmadan süzüp kendilerine uyumlu hale getirirler.
Sayfa 146
Bugün, 14 Mayıs, saat akşam dokuzu on geçe, hayatımın bütün tadı, bütün değeri işte bundan ibaret
Sayfa 18
Dikkat çekici bir tarafı olmayan solgun yüzünde, hatlarına herhangi bir özellik katmayan acılı bir hava seziliyordu. Bunun altında ne tür bir acının yattığını anlamak kolay değildi-birçok ıstırabı kendinde toplamıştı adeta, mahrumiyet, bunalım, kayıtsızlıktan doğan acı, ki kayıtsızlık da zaten aşırı acı çekmekten olur.
Sayfa 24
"Ah düşlerim kaç kez, elle tutulur şeyler gibi dikilmiştir karşıma; gerçekliğin yerini almak değil, kendilerinin de gerçekliğe ne kadar benzediğini bana anlatmaktır dertleri."
Sayfa 31
Reklam
Ah ki ah! Beni darmadağın eden ve bunalımlara sürükleyen, olabileceğim o öteki kişiye duyduğum bu özlem işte!
Sayfa 56
"Anlamak için, kendimi yok ettim. Anlamak, sevmeyi unutmaktır."
Sayfa 79
Utangaçlık asil bir huydur, ne yapacağını bilememek övünülesi, yaşama becerisinden yoksun olmak ise insanı yücelten bir özelliktir.
Sayfa 99
Bilinmezlik hakkında düşüncelerimize genellikle, bilinenler hakkında kafamızda olan kavramların rengini yakıştırırız:
Sayfa 104
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.