Men bende-i Kur’ânem, eger cân dârem.
Men hâk-i reh-i Muhammed-i muhtârem.
Ger nakl koned coz-în kes ez-goftârem.
Bîzârem ezû, vezîn suhen bî-zârem...
Hz.Mevlânâ
Günümüz Türkçesi:
Yaşadığım sürece, Kur’ân’ın kulu, kölesiyim.
Seçilmiş Muhammed’in (صلى الله عليه وسلم) yolunun toprağıyım.
Sözlerimden bundan başka bir şey nakleden olursa,
Ben o nakledenden de o sözden de şikâyetçiyim.
"İnsanoğlu muazzam zekâsıyla evrende galaksiler, kara delikler, atomun yapısında engin bir evren keşfetti. Elektrikle karanlığa ışık oldu, ölümcül denilen hastalıklara ilaç buldu, pek çok derde derman oldu, bir kendini bilemedi, bir kendini bulamadı. Ne tuhaf değil mi? "
Hastahane odasında gözlerini açan Selim ile başlıyor hikâyemiz.
Ben
hiçbir aşk şiirimi sana yazmadım zaten,
say ki;
bir yaz günü
Ürkek bir bulutun kalbiydi
gözbebeklerimde titreyen.
Kurumuş bir dal gibi
kırılmaya meyilliydi kirpiklerim
ve yeminliydi geceler
Düşlerimi deşmeye…
Pakistan egemen. devlet olarak kurulduğu zaman iki özelliği vardı. Karaçi, Pakistan'ın başkentiydi ve milyonlarca Müslüman yaşıyordu: fakat bu devasa nüfusun dini ihtiyaç ve taleplerini karşılayacak herhangi bir kurum yoktu. Dolayısıyla böyle bir kurumun açılması şarttı. Bu sebepten dolayı, Pakistan Baş Müftüsü Hazre- Mevlana Muhammed Şefi
Bir insan iyi bir iş yapmaya niyet ederse hemen “Yarın” adlı şeytan gelir ve o
kişiye dermiş ki: “Çok güzel bir karar verdin, iyilik yapmak ne güzel. Ama acelesi
yok, yarın yaparsın.” eğer kişi bu aldatmaya kanmaz ve iyilik yapmakta ısrarcı
olursa bu sefer de “Geciktir” adlı şeytan gelir ve dermiş ki:
Sakın bugünkü işini yarına bırakma, bugün yap; ama acelesi yok, daha
gün bitmedi, biraz sonra yaparsın.
Şeytan o kişiyi yapacağı iyilikten caydırmak için her kılığa girermiş. Kim bilir
kaç defa bu şeytanlarla muhatap olduk da haberimiz bile yok! Sahi yapacağı
iyiliği karar verdikten hemen sonra şöyle bir ileri bir geri “Acabaaa!”larla tartılıp silkelenmeyen kaç kişi vardır ki! İnsanın şeytan kadar azimli ve çalışkan
olmadıkça onunla baş etmesi mümkün değil demek ki...
Tam da burada, şeytanın bu hilesini bize “zımnen” haber veren Peygamber
Efendimizin şu hadisini hatırlamak/hatırlatmak gerekiyor: “Heleke’l-müsevvifûn: Daha sonra/Yarın yaparım diyenler helak olup gittiler.” hep deriz ya “Daha
gencim.”, “Amâaan önümde uzun bir ömür var!”, “Hele bir yaşlanalım, bakarız icabına!”. Sanki yaşlanacağımız, yaşayacağımız garanti gibi hep ilerilere erteleriz
ya! İşte bu tavrın insanı helak edeceğini söylemiş sevgili Peygamberimiz.
Sürekli “Hele bir yarın olsun!”cuların korkunç akıbetini Hz. Mevlâna çok açık
bir dille anlatmış: Hele yarın, hele öbür gün diye vaat eder, Allah’a dönmeyi sallar
durursun ya… İşte bu bekleyiş, mahşerdeki beklemedir, vay sana!5
Tekrarlayalım o hâlde: Kırk tane yarın bir bugün etmez! Çünkü elimizde bugün var, yarın değil.
Sinan Yağmur O kadar etkileyiciydi ki… Aşkın aslında ne olduğunu, Yaradan’a duyulan ve ilahi aşka ulaştıran dosta duyulan sevginin yaşamın asıl anlamı olduğunu çok güzel hissettiren bir kitaptı. Mevlana ve Şems’in hikayesini ilk Aşkın Gözyaşları serisinden okudum ve bana çok derinden dokundu. Kalplere dokunacak, ibret alınması gereken çok kıymetli bir kitap. İnşallah bizler de hayatımızı onlar gibi Hak yoluna adayan Müminlerden oluruz…