Çalışmak, yapacak başka hiçbir işimizin olmadığı süre zarfında aklımızı, çalışmamızın hedeflerinden başka bir şeyle meşgul olmamaya mecbur bırakmak demektir.
Bilge kişi, detaylara en çok vâkıf olan değil, zihni sürekli aktif olan ve çalışkan kimsedir. Bilimi ve bilgi sahibi olmayı birbirine karıştırmamak gerekir. İyi bir hafızaya sahip olmak yaratıcılık için yeterli değildir. Önemli olan bilgilerin zihne değil, zihnin bilgilere hükmetmesidir.
Bir duygu ya da isteğe güç ve hayat vermek lazım, hedeflenilen şey insan zihninde kusursuz bir şekilde net hale getirildiği zaman, aklın bütün o çekici, keyifli ya da yalnızca kullanışlı tarafları cesurca açığa çıkarılabilir.
"kullanmasını bilene, zaman hiçbir zaman dar gelmez." ne doğru söylenmiş bir söz... "İnsanın ne kadar boş vakti varsa yapması gereken işi başarması için o kadar az zamanı olur." sözü ne kadar da doğru! "Çalışmaya zamanının olmadığını söylemek, insanın gevşekliğine ve çabalamaktan nefret ettiğini itiraf etmesinin başka bir yoludur." da öyle
Hangi makamda hakiki marifet sahih olarak elde edilir? diye sorulursa, cevabı şudur: Kalbin sırrı ile ilâhî tecellileri görüp müşahede etme makamında gerçek marifet elde edilir. Kalp tanımak için görür. Gerçek marifet, kalbin içinde oluşan irade ile gerçekleşir. Allahu Teâlâ, kalpten bazı perdeleri kaldırır; perde arkasından dostlarına yüce zâtının ve sıfatlarının nurunu gösterir; bu şekilde yüce zâtını tanımalarını temin eder. Yüce Allah, tecellilerini gören kimsenin yanmaması için bütün perdeleri kaldırmaz. Bir âşık hal lisanı ile şöyle demiştir:
Eğer perdesiz zuhur etseydin; ölürdü bütün halk;
Lâkin arada ince perde var da, âşıkların kalbi onunla bulur hayat.
Duygunun belirme ve yok olma ritmi geniş bir alanı kaplar. Duyguların gelgitleri vardır. Aralıklarda, ruh tıpkı denizin durgunluk anına benzeyen bir sükünet, bir dinginlik içindedir. Duygusal hallerin düzenli aralıklarla değişen bu doğası, akla uygun özgürlüğün zaferini çok sağlam bir biçimde temellendirmemizi sağlayacaktır.