Vaktiyle bir derviş berbere gidip: - Vur usturayı berber efendi, der. Berber dervişin saçlarını kazımaya başlar ve diğer tarafa usturayı vuracakken, mahallenin kabadayısı içeri girer. Doğruca dervişin yanına gider, başının kazınmış tarafına sert bir tokat atarak: Kalk bakalım kabak, kalk da tıraşımızı olalım, diye bağırır. ‘Dövene elsiz, sövene dilsiz’ olan, halktan gelen her şeyin Hak’tan geldiğine inanan derviş, sabreder. Fakat kabadayının tıraş esnasında da dili durmaz, sürekli alay eder derviş ile: 'Kabak aşağı, kabak yukarı.' Nihayet tıraş biter, kabadayı dükkandan çıkar. Henüz birkaç metre gitmiştir ki, kontrolden çıkan bir at arabası yokuştan aşağı hızla üzerine gelerek kabadayıyı altına alıp sürükler. Kabadayı oracıkta feci şekilde can verir. Berber dervişe bakar, sorar: - Biraz ağır olmadı mı derviş efendi? Derviş düşünceli bir şekilde cevap verir: - Vallahi gücenmedim ona. Hakkımı da helal etmiştim. Gel gör ki, kabağın da bir sahibi var. O gücenmiş olmalı!
Kabağın sâhibi de Allah'tır (cc)
"Baba erenlerden biri, bir gün bir berberde tüm saçını kazıtmış, Daha sonra içeri giren arsız bir genç, 'şu balkabağına bakın hele,' diyerek baba erenin kafasına bir tokat patlatmış. Baba eren bir şey dememiş, berber özür dilemiş gencin yerine ve çocuğu dükkândan kovmuş. Az sonra bir gürültü duyulmuş, çıkıp bakmışlar. Az önce baba erenin kafasına vuran genci bir at ezmiş. Genç acılar içinde. Berber, baba erene bakmış anlamlı anlamlı, "Sen ki koskoca efendisin," demiş, "şu toy delikanlıya neden beddua ettin?" Baba eren berbere bakmış, "Efendi", demiş, "vallahi kabağın bu işte bir suçu yok. Lakin o söz bostancıya dokunmuş."
Reklam
Vaktiyle bir derviş, nefisle mücadele makamının sonuna gelir. Meşrebin usulünce bundan sonra her türlü gösterişten arınacak, varlıktan vazgeçecektir. Derviş usule uygun hareket eder, soluğu berberde alır. "Vur usturayı berber efendi." der. Berber dervişin saçlarını kazımaya başlar. Derviş bir yandan da aynada kendini takip etmektedir.
Vaktiyle bir derviş berbere gidip: Vur usturayı berber efendi, der. Berber dervişin saçlarını kazımaya başlar ve diğer tarafa usturayı vuracakken, mahallenin kabadayısı içeri girer. Doğruca dervişin yanına gider, başının kazınmış tarafına sert bir tokat atarak: - Kalk bakalım kabak, kalk da tıraşımızı olalım, diye bağırır. ‘Dövene elsiz, sövene dilsiz’ olan, halktan gelen her şeyin Hak’tan geldiğine inanan derviş, sabreder. Fakat kabadayının tıraş esnasında da dili durmaz, sürekli alay eder derviş ile: ‘Kabak aşağı, kabak yukarı.’ Nihayet tıraş biter, kabadayı dükkandan çıkar. Henüz birkaç metre gitmiştir ki, kontrolden çıkan bir at arabası yokuştan aşağı hızla üzerine gelerek kabadayıyı altına alıp sürükler. Kabadayı oracıkta feci şekilde can verir. Berber dervişe bakar, sorar: - Biraz ağır olmadı mı derviş efendi? Derviş düşünceli bir şekilde cevap verir: - Vallahi gücenmedim ona. Hakkımı da helal etmiştim. Gel gör ki, kabağın da bir sahibi var. O gücenmiş olmalı! O ki Allah c.c ♥️ Bu kıssayı o kadar çok seviyorum ki, istiyorum ki herkes hissesini alip kendini kabağın sahibine emanet etsin. Uğradığınız haksızlığın hesabını soramadığınızda üzülmeyin! Bazı hesapları sorma kuvveti ve kudreti yalnızca ALLAH'a aittir... Ne demiş
Yunus Emre
Yunus Emre
; Olsun be aldırma, Yaradan yardır. Sanmaki zalimin ettiği kârdır. Mazlumun ahı indirir şâhı. Herşeyin bir vakti vardır. Sanma ki seni üzenler kârda, sen zarardasin.Bak ne diyor Allah azze ve celle; "sabredenlerin mükafatını, yapmakta olduklarının daha güzeliyle vereceğiz" (Nahl/96)
Vaktiyle bir derviş berbere gidip: Vur usturayı berber efendi, der. Berber dervişin saçlarını kazımaya başlar ve diğer tarafa usturayı vuracakken, mahallenin kabadayısı içeri girer. Doğruca dervişin yanına gider, başının kazınmış tarafına sert bir tokat atarak: Kalk bakalım kabak, kalk da tıraşımızı olalım, diye bağırır. Dövene elsiz, sövene dilsiz’ olan, halktan gelen her şeyin Hak’tan geldiğine inanan derviş, sabreder. Fakat kabadayının tıraş esnasında da dili durmaz, sürekli alay eder derviş ile: 'Kabak aşağı, kabak yukarı.' Nihayet tıraş biter, kabadayı dükkandan çıkar. Henüz birkaç metre gitmiştir ki, kontrolden çıkan bir at arabası yokuştan aşağı hızla üzerine gelerek kabadayıyı altına alıp sürükler. Kabadayı oracıkta feci şekilde can verir. Berber dervişe bakar, sorar: Biraz ağır olmadı mı derviş efendi? Derviş düşünceli bir şekilde cevap verir: Vallahi gücenmedim ona. Hakkımı da helal etmiştim. Gel gör ki, kabağın da bir sahibi var. O gücenmiş olmalı! Ne demiş Yunus Emre; Olsun be aldırma Yaradan yardır... Sanmaki zalimin ettiği kârdır... Mazlumun ahı indirir şâhı... HERŞEYİN BİR VAKTİ VARDIR
Reklam
Kabadayı berber dükkanına girer. Tıraş olan kalenderiye “kalk lan kabak” diye bir tokat indirir ve onu berber koltuğundan atıp yerine oturur. Kalenderi tepki vermez, sessizce kenara çekilir. Tıraşı biten kabadayı tam berber dükkanından çıkmıştır ki, hızla gelen bir at arabasının altında kalır. Kalenderinin boş olmadığını bilen berber, “üstat bu biraz ağır olmadı mı?” diye sorar. Kalenderi, “ben aslında onu affetmiştim” der; “ama kabağın sahibi affetmedi.”
İbretlik bir hikaye, inşallah okur ve öğüt alırız..
Vaktiyle bir derviş, nefs ile mücadelenin sonuna gelir. Meşrebin usulünce bundan sonra her türlü süsten, gösterişten arınacak, varlıktan vazgeçecektir. Fakat iş yamalı bir hırka giymekten ibaret değildir. Her türlü görünür süslerden arınması gerekmektedir. Saç, sakal, bıyık v.s Derviş usule uygun hareket eder ve soluğu berberde alır. – Vur usturayı berber efendi.. der. Berber dervişin saçlarını kazımaya başlar.Başının sağ kısmı tamamen kazınmıştır ki daha sol tarafa geçmeden, yağız mı yağız, bıçkın mı bıçkın bir kabadayı içeri girer. Doğruca dervişin yanına gelir ve başının kazınmış olan kısmına okkalı bir tokat atarak; – Kalk bakalım kabak, kalk da traşımızı olalım diye kükrer. Dervişlik bu, “sövene dilsiz, vurana elsiz” olmak gerek… Kaideyi bozmaz derviş, ses çıkarmaz, usulca yerinden kalkar. Berber mahcuptur ancak korkudan ses çıkaramaz. Kabadayı koltuğa oturur, berber traşa başlar. Fakat küstah kabadayı traş esnasında da sürekli aşağılar dervişi, alay eder “Kabak aşağı, kabak yukarı”… Nihayet traş biter, kabadayı dükkândan çıkar. Henüz birkaç metre gitmiştir ki, gemden boşanan bir at arabası yokuştan aşağı hızla üzerine gelir. Kabadayı şaşkınlıkla yol ortasında kalakalır. Derken iki atın ortasına denge için yerleştirilmiş uzun sivri demir karnına dalıverir. Kabadayı oracığa yığılır kalır. Ölmüştür. Görenler çığlığı basar. Berber ise şaşkın bir kabadayıya bir dervişe bakar. Gayri ihtiyari; – Biraz ağır olmadı mı derviş efendi? der. Derviş, mahzun ve düşünceli… – Vallahi gücenmedim ona, hakkımı da helal etmiştim. Gel gör ki, _kabağın bir sahibi var_, O gücenmiş olmalı..
Günün Hikayesi Kabağın Sahibi Birçok coğrafyada insan tâkatinin üstünde bir hakaret ve zulme muhâtap olan bütün kardeşlerimizi duâ ve muhabbetle anıyoruz. Kendilerine bir tesellî ve sabır tavsiyesi bâbında aşağıdaki kıssayı hatırlatıyoruz: Vaktiyle bir derviş, nefis terbiyesinin çeşitli merhalelerinden geçtikten sonra, bağlı olduğu
Çok sancılı bir süreçten geçtiğim sıra, zor sürecimi fırsat bilen “arkadaş” tanımı altında biri arkamdan işler çevirip, iftiraya varan derece de hakkıma girmişti. Hiç onları düşünüp, üzülecek halde değildim ki çok takıldığım durumlar değildi. Bazı sözler kulağıma geliyordu ama kulak tıkıyor duymak istemiyordum. Yunus Emre’nin dediği gibi;
Resim