Ruhumdaki düğümler fazlasıyla sıkı. Kimsenin onları çözecek kadar ince tırnakları yok. Bende çoktan vazgeçtim tırnaklarımı uzatmaktan. Kendimi bilmeyi bıraktım. Ölümü bilmek ve anlayabilmek bile daha kolay. Yanıtı olmayan bir soru olarak geldim dünyaya. Ve sorusu olmayan bir yanıt gibi de gidiyorum.
Ya deli olduğumu itiraf edip tedavi edilmeliydim ya da normal olduğuma kendimi ikna etmeliydim. Bir tercih yapmam gerekiyordu. Ben ikisini de seçtim. Yani hiçbiri!
Koşuyordum. Bütün dünyayı yakalamak için. Her şeyi! Herkesi!.. Ve bu çabaya dayanamayan bedenim kendini toprağa bıraktı. Biraz yuvarlandıktan sonra yerde sırtüstü yattım. Hiç kimseyi yakalayamamıştım. Hayat yine kayıp gitmişti...
Denge insanoğlunun icat ettiği en vahşi kavramdır. İp cambazının kendini en iyi hissettiği an, kendini ağa bıraktığı andır oysa. Sırat köprüsünden, beslenmeye kadar denge her yerdedir. Dünyanın en sağlam alarm sistemi. Bütün dengesizlere karşı. En ufak harekete, yanlışa duyarlı… Oysa hayatlarının belli dönemlerinin her saniyesini aşka verebilenlerse gerçekten yaşarlar. Sadece sevgilileri ve kendileri. Başka hiçbir şeyle ilgilenmezler. Yüzde yüz aşk! Dengesizlik, gerçek duygusunun ve gerçeğin tek kapısıdır. Dengeyle hiçbir yere varılmaz. Ancak düşmeyi bilenler köprüden karşıya yüzerek geçilebileceğini öğrenir. Belki cennete, belki ipin gerildiği karşı tarafa varılır dengenin sonucunda, kabul ediyorum. Ama düşmemek için verilmiş mücadelelerin acısı ve tedirginliği ile…