Saat; etrafın karanlık sislerle kapladığı zamanı, onca çabaya karşılık parçalayamayan fakat ancak pek ufak bir delik açabilen şu üç lambayla beraber beş geçiyor.Aracın içindeyim.Genzi yakan bir egzoz kokusu var havada. Asfalttaysa direncin en büyük simgesi çizgiler... Hızla ve bazen de aralarda kesilerek ilerliyorlar uzamda. Dünya insan nefesinden
kargalar deşmekte leşini baykuşun
mumun soluk ışığı altında
ve arzuyu şahlandırıyor birkaç sıyrık
sıyrıktan akan kan ve eriyen mum
mumun ateşi ciğerlerimi doldurmakta
uzaklardan yansıyan, gitgide soluklaşan
uykularımı saklayan mum
aynı zamanda arzuyu ve kavgayı
mumun isi tavanı karartıyor;
lakin nasıl gözükür isler karanlıkta?
camlar kırık ve derime nüfus ederken kesikler
fahişenin leş kokusu dolduruyor odamı
iki adet kan çukuru şahit olmakta
bu çürüyen bedenin kurtlara yem oluşunu
rüzgarlarım aralarken dudaklarımı
kana boyalı parmaklarımla okşuyorum saçlarını.
İlgi çekici bir metafor, kangren uzvu hatlarından koparan. Uzatılmış bir cinnet, hatırı silinmiş dostluklar, kırılgan camlar, bir şarapnel gibi vücuduma saplanan. Buradasın ve dinliyorsun, biliyorum. Öyle acımaz bir yiğidin canı, öylesine sindirilmiş akıncının yası...
Uzanmış yatağına bir cılız beden, karanlıklar içerisinde yatar;
Amansızca ve umarsızca hayatı...
Kenetlenir kör duygular, hapseder ölüsünü tenine.
Darmadağın bir çehre, sökülmüş bir beden; kalbi kırık uzuvlar ve
Ter gibi akan kan... İşte böyle başlar apansız, zihnime inen kâbuslar,
Saklar, dışımızı içimizde. Saklar, pembeliğinden ıraklaşan şatafatını; hayatın.
Burası cehennemin dünyadaki yeriydi.
Kar küresinin kırık camları bu ormanın her yerindeydi.
Kırık camlar günün birinde bizi değil, o camları kıranları yaralayacaktı.
“Sen hiç görmedin, su vermeye benzedik, plastik çiçeklere, hiç görmedin. Sen hiç görmedin, dans ettik durmadan kırık camlar üstünde.. Sen, öyle sana benzeyen her şey gibi, erirken avuçlarında ben, unutuyorum.”
- Emre Aydın 🌹
Hâlâ beynimin sinirleri arasında kıvılcımlanıyorsun
Hücrelerimin onca ölü ve kayıp duyguları içinden.
Umutlar hapishanesinde
Ve yaşım üniversiteliye dayanmış iken...
Sana en çok sevdalarımda duruca yaşamak yakışıyor.
Damarlarını yol bellemişsin gözlerimin, beliriveriyorsun.
Yüreğimin onca hücre zarından geçip yaşama tutunabiliyorsa
Umutlar hapishanesinde
Ve yaşım delikanlılığın çağındaki ilk cevher iken...
Bana en çok hatıralara vefa borcu hissetmek yakışıyor.
İnsanlara şiir okumak,
Aşklaraysa en çok ayrılık yakışıyor.