Şamil'in oğlu Cemaleddin esir alınıp St. Petersburg'a getirileli on üç yıl olmuştu. Bu on üç yıl içerisinde Şamil, Zümrüdüanka gibi Ahulgo'nun küllerinden yeniden doğmuş ve Kafkasya'ya hakim olmuştu. Rus askerleri, akın akın bu dev gibi adama saldırmış ancak geri çekilmek zorunda kalmıştı. Bu on üç yılda, esir olarak St.
İçlenme, tabiattaki yekpare kederden,
Yas tutma, dağılmış diye kuşlarla çiçekler:
Onlar dönecektir yine gittikleri yerden,
Onlarla giden günlerimiz dönmeyecekler!
Faruk Nafiz Çamlıbel
"İçlenme, tabi'attaki yekpare kederden,
Yas tutma , dağılmış diye kuşlarla çiçekler
Onlar dönecektir yine gittikleri yerden,
Onlarla giden günlerimiz dönmeyecekler!"
Kafkasyalılar, tıpkı bir sevgiliye yazar gibi hançerleri için aşk şiirleri yazar, adeta sevgiliyle buluşmaya gider gibi savaşa giderlerdi. Dünyanın en güzel insanları olduğu söylenen bu esmer halk için savaşmak hayatın ta kendisiydi. Hançerleriyle yaşar ve yine hançerleriyle ölürlerdi. Cenk etmek onlar için nefes almak gibiydi. Amentüleri
İçlenme, tabiattaki yekpare kederden,
Yas tutma, dağılmış diye kuşlarla çiçekler:
Onlar dönecektir yine gittikleri yerden,
Onlarla giden günlerimiz dönmeyecekler!
Ey kızıl sel, güçlü sel
Bu ova ve dereleri sen kapladın
Damla ve sızıntılarınla inince sen
İlk önce varlığını duyumsatmazsın
damla ve sızıntılarınla inince sen
Bir araya geldin mi bir kez,
tarih -i muhtasar risalesi
Yüce Allah, dünyayı 6 günde yarattı. Dünya,evvelen bir ateş topu idi. Sonra zamanla soğudu ve şimdiki hâlini yavaş yavaş almaya başladı. Dünya, farklı evrelere girerek gelişmeye devam etti. Hava,su , doğa, mahlukatlar burada idi. Hayvanların ataları ortaya çıktı. Suyun içinde ilk canlılar beliriverdi. İnsanlardan evvel
Cizre Beyi,Ebdal oğlu Mir Zeynuddin’in ZİN ve SİTİ adlarında çok güzel iki bacısı vardı.Zin beyaz tenli ve beyin canciğeri gibiydi,Siti ise,esmerimsi ve bir selvi gibiydi.Tacdin,Beyin Divan Vezirinin oğluydu.Tacdin’in babası İskender’in iki oğlu daha vardı.Bunlara Arif ve Çeko denirdi.Tacdin’in kardeşleri Çeko ve Arif,tıpkı şahinler gibi kuşları
Yaz ortasında kara kış bastırmıştı; haziran göklerinden lapa lapa kar dökülmüştü; olgun elmalar buz tutmuş,açmış gülleri kırağı vurmuştu. Yemyeşil tarlaların üzerinde buzdan bir kefen vardı.Dün gece çiçeklerle renk renk olan kır yolları bugün üzerinden ayak yürümemiş karlarla kaplıydı; dün tropik bahçeleri gibi yemyeşil, mis kokulu dalgalanan korular şimdi Norveç’in kar altındaki ormanları gibi ıssız,yaban uzanıyordu. Bütün umutlarım sönmüştü… Gözle görülmez bir lanete uğramışçasına.
Ancak bir cümleye vardırdım cesedimi
Çünkü bu tenimdeki kıran bu kış bahçeleri, örtük perdeler ah evet, zamansız bir çölün kumu bu dinmeyen uğultu durmadan azar soyunduğum bir fiil içindi: anla!