Çoğu zaman insanların hayatlarına bakıyor ve sadece eylemleri görüyoruz. Kendimizden bahsederken de onlarla konuşuyoruz, yaptıklarımız, ettiklerimiz… Belli bir yaşa kadar da daha mühim sayılıyor sanki. Rüşdünü ispat etmekle ilgili biraz, hayallerine, amaçlarına ulaşmakla ilgili, kendini bulmakla ilgili… Sonra hayatın ortalarında eylemler azalıyor, çeşitlilik açısından özellikle. Durağanlık daha hakim olmaya başlıyor. Alışkanlıkların hükümranlığı. Bazen sevgiyle, mutlulukla, dostlukla andığımız bir düzen. Bazen de eksiklik, yokluk, yarımkalmışlık hissettiren bir düzen, anlam kaybı, yaşlanma ve bitme kaygısı… İkinciye dair bir hikâye Acaip Bir Başlangıç.
Üstlendiğimiz, biçilmiş ya da tercih ettiğimiz rollerin dışında bir ben var. Eş, ebeveyn, dost, yazar neyse onlar, onlardan başka bir ben. O “ben”in hisleri… Onları duyabilmek - hem kendin hem de başkaları için- hayatı ve insanları daha zengin anlamlandırabilmenin anahtarı gibi geliyor bana. Kendini de tabi. Birileri seni şaşırtıyorsa -pozitif ya da negatif anlamda- o zaman eylemlere değil de duygulara bakmayı hatırlamanı dilemek istiyorum bugün bu kitapla. Cevaplar çoğu zaman gördüklerimizin, duyduklarımızın ve eylemlerimizin dışında saklanabiliyor.