Adem'le Havva'nın Güncesi ve Seçme Öyküler Gönderileri
Adem'le Havva'nın Güncesi ve Seçme Öyküler kitaplarını, Adem'le Havva'nın Güncesi ve Seçme Öyküler sözleri ve alıntılarını, Adem'le Havva'nın Güncesi ve Seçme Öyküler yazarlarını, Adem'le Havva'nın Güncesi ve Seçme Öyküler yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Kitap hayatımda okuduğum en iyi kitaplardan birisi, kitabın orijinal dilden çevirisini yaptım ve gerçekten çok eğlendim Okumak isteyenler kesinlikle bir şans verebilir. Adem'in Havva için söylenip durması bana "bir kadın bir erkek" dizisinin geçmiş zamanda çekilmiş versiyonu gibi geldi. Birçok kısımda kendimi tutamayıp güldüm, orijinal dilde okursanız daha fazla keyif alabilirsiniz. Kesinlikle bir şans vermelisiniz.
"Daha önce hiç insan sesi işitmediğimden, buradaki düşsel yalnızlığımın o yüce sessizliğini bozan her yeni garip gürültü, bir işkence oluyor kulaklarım için."
Cennet Bahçesi'nde onsuz yaşamaktansa, dışarıda onunla birlikte yaşamak çok daha güzel. İlkin çok konuştuğunu düşünüyordum hep, şimdi ise bir gün susmasının, sesinin günlerimden silinmesinin benim için büyük bir acı olacağını düşünüyorum.
Bence bir kimse başka birine dar gününde yardım ederse, sövmezse, kötü söylemezse, her işe burnunu sokmazsa, Tanrı’nın adını da küçük ‘t’ ile yazmazsa işini sağlama bağlamıştır.
Ölüm geldi dünyaya, yaratıklar yok oluyor. Aileden biri gitti. Ahlak duyusunun sonuçları bütünlendi böylece. Ölümü kötü bir şey belliyorlar evcek, bir gün değiştirecekler bu düşüncelerini.
Bizi dışarı attılar. Bu çorak bozkıra attılar bizi, ardımızdan kapıları kapattılar. Oysa kimsenin zararını istememiştik. Üç ay oluyor. Bilgisizdik o zaman, şimdi ise bilgi yönünden zenginiz çok. Ne zenginiz ya! Açlığı, susuzluğu, soğuğu öğrendik; hastalığı, acıyı, üzüntüyü öğrendik; nefreti başkaldırmayı, aldatmayı öğrendik; iç ezikliğini, suç ile suçsuzluğu aynı sayan vicdanı öğrendik; beden ile ruhun yorgunluğunu, dinçleştirmeyen uykuyu, dinlendirmeyen dinlenceyi, cenneti bize geri getiren, uyandığımız an gene alıp götüren düşleri öğrendik; yoksulluğu öğrendik; işkenceyi, gönül kırgınlığını öğrendik; Tanrı’nın kendi görünüşünde yarattığı insan gövdesinin gün ışığında çıplak olduğu zaman ayıplanışını öğrendik; korkuyu öğrendik; kibri, taşkınlığı, çekememezliği, ikiyüzlülüğü öğrendik; saygısızlığı öğrendik; sövmeyi öğrendik; doğruyu yanlıştan ayırt etmesini, birinden kaçınmayı ötekine yönelmeyi öğrendik; ahlak duygusunun sonuçlarını bütün zenginliğiyle öğrendik, şimdi hepsine sahip durumdayız. Cennette bir saat kalmak için hepsini verirdik bunların, hayvanları da bozardık bu bilgilerle!
Öfkeli melekler alevden kılıçlarıyla bizi Cennet Bahçesi’nden dışarı kovaladılar. Ne yapmıştık peki? Kime zararımız dokunmuştu? Bilgisizdik, hangi çocuk olsa bizim gibi davranırdı. Yasak buyruğuna uymamanın yanlış bir şey olduğunu bilemedik, böyle sözcükler yabancıydı bize, anlamıyorduk. Doğruyu yanlıştan ayırt edemiyorduk ki, ne bilelim? Ahlak duygusuna sahip olmadığımız için böyle bir ayırt etme yetkisi olanaksız bir şeydi bizim için. Ahlak duygusu baştan verilmiş olsaydı bize, çok daha adaletli, daha dürüstçe bir şey olurdu. O zaman suçlanabilirdik buyruğa uymadığımız için. Ama bizim gibi zavallı bilgisiz çocuklara anlayamadığımız sözler söylemek, sonra da söylenenlere uymadığımız için cezaya çarptırmak haklı gösterilebilir mi? Bizim o zamanki bilgimiz şu benim dört yaşındaki çocuğumun bilgisini geçmezdi, daha bile azdı belki. Şimdi ben bu çocuğa, “Gördüğün şu ekmeğe dokunursan görülmedik yıkımlara sürüklerim seni, bedeninin öğelerini darmadağın edinceye dek ezerim,” desem, o da bu sözleri anlamadığı için ekmeği alarak bana gülümsese, bu suçsuz davranışı öne sürerek, güvendiği ana eliyle ezmem mi gerekir onu? Ana yüreğini bilenler söylesin, bir ananın bunu yapıp yapamayacağını. Adem, üzüntüden kafamın da altüst olduğunu, kötü bir yaratığa dönüştüğümü ileri sürüyor. Ne isem oyum ben, kendi kendimi yaratmadım ya!