Sadece kocasından dayak yemeye ve onun tarafından azarlanmaya alışkın annemin erkek evlatları ile okumak dışında da hayalleri vardı. Onlar kocası gibi olmayacaklar, anne kıymeti, kadın kıymeti bileceklerdi.
Solculuk yavaş yavaş sistemi değiştirmek isteyen, herkese adalet ve eşitlik getirecek olanların inandığı düşünceydi. Bunun için savaşıyorlar,ölüyorlardı. Kesinlikle onların yanında olmalıydım.
İşkence, solcuların daha solcu olmaya başladıklarında başlarına geleceğini kabul ettikleri bir cesaret sınavıydı. Benim için o günkü şartlarda anlamı buydu.
Solcular kimdi? Ağabeyime göre haksızlığa karşı savaşan insanlardı. Bana göre ise uhrevi mistik yaratıklardı.Su geçirmez eşyalar gibi kurşun geçirmezdiler. Gururlu ve yiğit hayaletlerdi onlar.
Din dersi öğretmeninin daha ilk derse başlar başlamaz "Bu sınıfta alevi olanlar el kaldırsın," sorusu hepimizi kim olduğumuz konusunda galiba ilk kez düşündürmüştü. Sanırım siyasi tarihimin gerçek başlangıcı da bu soru ile başlamıştı.
Sobanın yanında buzları eriyip ıslanan bütün kitapları tek tek özenle kuruttuk.Birisinin kurtulmak için dere kenarına attığı bu kitaplar bizim ganimetlerimizdi. Evimize hiç bir zaman gazete ve kitap girmemişti.
"Sıradan hayatımın rüzgarının beni savurduğu tanıklıkları kendi algılama imkanlarım ölçüsünde sosyal tarihe not düşmekten ibaret bir amacı gerçekleştirmeye çalışıyorum."
Onların mevsimleri hiç olmadı. Zamansız açtılar
Vakitsiz bitkiler gibi dondular kış zamanı
Çöl zamanı sussuzdular...
Ruhları ve bedenleri uyarlayan iklimleri tanımadılar.
Yapaylarına kandılar.
Mevsimlere mevsimleriymiş gibi inandılar
Yürekleri, inançları, itirazları topluca aldattılar onları
Sessizliği çığlıkların kaderinden yırtmaya çalışarak yitikleştiler.
Kendi kendilerine dövüştüler
Kendi kendilerine öldüler
....