Kendine dönük bu yoğun ilgi, yıllarca alışkanlıkların kalın örtüsü altında huzurlu bir sessizliğe terk edilmiş duygularını sinirli bir kedi gibi tırmalıyor, yırtıyor, hatta kanatıyor, onu her olaya karşı eskiden olduğundan çok daha duyarlı bir hale getiriyordu.
Durmadan saatine bakıyor, akreple yelkovanın, belleri kırılmış iki sürüngen gibi, canını acıtacak bir yavaşlıkla ekranın içinde süründüklerini, zorlukla kımıldadıklarını görüyordu.
Aslında kafasında şekillenmiş bir düşünce, belki bir duygu bile yoktu; sadece yeniden ona uğrama ve onu görme isteği vardı, bu isteğin ne anlama geldiğini o sırada sorgulamak, bu duygu kıpırtısına bir isim vermek istemiyordu.
...duygularını açıklamaya kalkıyor, bu duygularına bir karşılık istiyor, yeniden birlikte olmak için ısrar ediyor, Aydan'ı tahmin edemeyeceği kadar sıkıp bazen de öfkelendiriyordu.
Beklediği sesin duyulmaması, Aydan'ı, o sesin sahibine, duyulması beklenen sesin bağlayabileceğinden daha çok bağlıyordu, Cem'in söyleyeceği hiçbir söz, bu sessizlik kadar Aydan'ı derinden sarsamaz, kendisiyle böylesine meşgul edemezdi.
Sanki kendi yazıp yönettiği bir tiyatronun içinde yaşar gibiydi. Insanlara roller dağıtıyor, sonra onları değiştiriyordu ama rol alanlar bu değişimlerden haberdar olmuyorlardı.