Öncelikle kitabın sonunda olan şeyler beni fazlasıyla sinir etti, çıldırttı! Sırf o sonda olanlar yüzünden uyuyamadım, desem yalan söylemiş olmam. Bir taraftan diğer kitabı hemen okumak istiyorum bir taraftan da istemiyorum; çünkü beni bekleyen şeylere hazır hissetmiyorum tam olarak. Yazar, bu seride; bazı insanların, farklı olan kişiler söz konusu olduğunda "insanlık" duygusunu yitirmiş olmasına vurgu yapmış gibi. Aslında böyle bir düşüncesi yoksa bile böyle hissettirdi; çünkü Simyacılar tam bi' umutsuz vaka. Zoe karakterinden nefret ettim. Tamam, beyni yıkanmış bir çocuk olabilir ama o beyni az biraz çalıştırmayı denese, bu derece aptal olmazdı bence.
Syndey, her sorunu halleden, bilmediği veya öğrenemeyeceğini, başaramayacağı bir şeyi olmayan biri gibi gösterildi, ki öyleydi de ama bu, bazen aşırı özgüvene sebep olup bazı hatalara sebep olabilir; oldu da. Adrian karakterine üzüldüğüm yerler oldu. Bazen Sydney'in onu anlayamadığını düşündüm. Şu; ne olursa olsun, olduğu gibi görünmek yerine göründüğü gibi olan karakteri severim ama ister istemez neden oldukları gibi görünmediklerini sorgularım; Adrian benim için tam da böyle bir karakter. Neyse ki bir şeyler yoluna girmeye başlamıştı... Sydney ve Adrian'ın aşkları güzeldi ama Sydney'in bu ilişkide baskın olması bazen rahatsız etmedi değil.
Bu kitapta Syndey, çok şey başardı ve Adrian'da kendinden beklenmeyen şeyler yaptı ve şimdi de başka bir durumla karşı karşıyalar ve bunu nasıl atlatacakları merak konusu; hem bizim için hem de onlar için.