Bir sürüngenin midesinde hayatı sona erdi. Bazen kendimi tutamayıp gülüyorum. Ne de olsa hakikaten gülünesi bir ölüm. İnsan yeryüzünün diğer sakinlerini yiyecek olarak görüp, onları kendinden makul gıda kaynakları olarak kabul etmeye; yenilebilir her şeyi sindiriminin hizmetine sunmaya, yiyeceğine baharatlar ekleyip yutulmasını kolaylaştırmaya, birbirine yakışan tatları karıştırarak lezzet katıp ikram etmeye, basit bir öğünü süsleyip püsleyip törenselleştiren adetler geliştirmeye, gayet doğal bir bedensel işlev olan yeme eylemini adeta bir karnavala dönüştürmeye o kadar alışıyor ki başkalarını yiyen bir varlık olan insanın bizzat kendisinin mideye indirilmesi müthiş komik bir hal alıyor.
Sanki ötekilerin varlığı yalnızlığımı şiddetlendiriyor, sanki öteki insanlarla aramdaki mesafe, onlar erişilebilir bir yakınlığa geldikten sonra, daha da büyüdü.
Baobab Ağacına Yolculuk
Beyaz bir kadının köle kadınların hayatını anlattığı bir roman…
Roman kahramanı köle kadın, bir baobab ağacının kavuğuna sığınarak hayata tutunur.
Romanın tekniği her zaman okuduğumuz romanlardan biraz farklı.
Bilinç akışı tekniğine başvurmuş yazar. Ama roman zaten kısa olduğu için bu durum çok sıkmıyor.
Vahşet dolu bir yaşam süren bir kadının hayata tutunduğu bu romanı vakit bulursanız okuyun.