Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Belki de Sensin

Erdal Atabek

Sözler ve Alıntılar

Tümünü Gör
“ Belki de bütün buluşmalar bir varoluştu. “
O çayı almam, dudaklarıma götürmem, bir yudum içmem belki de o insana bütün çektiklerini (bir an için olsun) unutturacaktı. Belki de orada yaşanacak bir anlık davranış. O genç kadına hastalığının lanetini (bir an için olsun) unutturacaktı. Bir bardak çay artık çay olmaktan çıkmış bir sembol olmuştu, bir metafor. Ona el uzatmak insanın acılarına el uzatmaktı. Bunu genç kadının gözlerinde okudum. (Önyargım gene şiddetle karşı çıktı. “Bir konuşma tuttur, konuşmaya dalmış gibi yap, çayı unutmuş gibi davran, soğut onu, sonra da içmeyiver.” Bir an öyle kaldım. Elim durakladı.) Çay bardağı önümde duruyordu. Konuşmaya başladım. Türkân Saylan‘la konuşuyordum, cüzzamlı genç kadın başka bir yere bakıyordu ama ben nereye baktığını artık biliyordum. Çay bardağına bakıyordu. (Önyargıma şiddetle karşı çıktım, artık bu kadar olmazdı, ayıptı.) Elimi uzattım, çay aldım, Bir yudum içtim. Genç cüzzamlı kadın odadan çıktı. Kocaman bir rahatlama kapladı içimi. İnsanca bir şey yapmanın o ılıtan rahatlaması. ( Traviata Schönheit )
Reklam
Bir doktor arkadaşım, akrabası olan bir kadının bir göğsünün kanseri nedeniyle alındığını söylemişti. Genç bir kadın olan akrabası, operasyondan sonra büyük bir bunalıma girmiş, göğsünün alınmasına alışamamıştı. Aradan zaman geçmesine karşın genç kadının bunalımı azalmamış, tersine kendini öldürmekten söz etmeye başlamıştı. Ruh sağlığı uzmanları da hastayı görmüş ama bir sonuç alamamışlardı. Kendisi de ruh sağlığı uzmanı olan arkadaşım, hastayla bir kere konuşmamı istiyordu. Kendisine “pek yararlı olamayacağımı” söylemiştim ama ille de bir kere görmemde ısrar etmişti. Bir kere konuşsam belki de bir yararı olurdu. Yararını göreceğimize inanmasam da hastayı merak etmiştim. “Gelsin, bir konuşalım” dedim.(...) ( Göğüs... )
(...)Bana sorarsan İtalya derim. İtalya sanattır. Heykel, resim, mimarlık. Hele mimarlık? Sanat odur, bütün sanatların anası da babası da odur, mimarlık. Heykel, resim hep mimarların süslemeleri. Önce yapılar olacak. Kiliseler, saraylar, kitaplıklar, evler. Bunlar olmadı mı hiçbir şey olmaz. Biliyor musun, uygarlık yapılardır. Kırlardan uygarlık çıkmaz. Önce yapılar yapılacak. Hep yapıların insanlar için yapıldığını sanırız, yok öyle şey, yapılar yapılar için yapılır. İnsanlar onlara sonradan bir iş yapıştırırlar. Giderler Tanrıya tapınırlar, içinde otururlar, alışveriş yaparlar, kitap koyarlar. Önce yapıları yaparlar. Dikkat et, yapısız uygarlık olmaz. Bizde neden olmuyor biliyor musun, bizde yapı yok da ondan. Biz de yapı yok.” ( Gar Restaurant... )
(...)Genç olalım, genç düşünelim, üretici olalım, yaratıcı düşünelim. Hiçbir teknolojik gelişme derginin, kitabın düşmanı olamaz, sadece dostu olur. Ama her şeyi yeniden düşünmek gerekiyor. Yeni dergiler, yeni kitaplar düşünmek gerekiyor. Belki yeni sözcükler, yeni tümceler, yeni kâğıtlar, yeni basım makineleri, yeni renkler, yeni kokular düşünmek gerekiyor. Dünya, bu bizim ortak bahçemizi, başını alıp bir yerlere gidiyorsa, bizim de artık oturduğumuz sandalyeden kalkıp bakmamızın zamanı gelmiş demektir. Belki de yeni Baragan, yeni diken topları oralardadır. ( Baragan’lı Çocuklar... )
Sayfa 109Kitabı okudu
Baragan olmasaydı ne yapardım bilmiyorum. Baragan bizim kurtuluşumuzdu. Gözümüz kulağımız hep rüzgârla gelen diken toplarındaydı. Onların peşine takılıp bozkırda yalınayak koşmak bizi buralardan kurtarıyordu. Bu kalabalıktan, bu her şeylerden sakınmaktan, derslerden, notlardan, okullardan, eve dönmeklerden, her şeyden kurtarıyordu. Serüvenci ruhumuz Baragan’ın özgür bozkırlarında koşarken, aradığını bile bilmeden bulduğu yeni ufuklara koşuyordu. Meğer orada da kalmayacakmışız… ( Baragan’lı Çocuklar... )
Sayfa 106Kitabı okudu
Reklam
“ Kendimi açık yürekli bir dürüstlükle görmeye çalıştım. “
100 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.