Ayakkabılarının içindeki ıslaklığı hissediyordu otobüsü beklerken. Çoraplar bütün suyu çekmişti. Soğuk ve nemli... Sevmedi. "Of, bir şey olsun ve değişsin artık..."
Cümlesini tamamlayamadan balkabağı da dönüşmüş olarak buldu kendini.
Ocaktaki yemeği karıştırırken aklına geldi, bugün işe gitmeyi unuttuğu. Tuz eklerken de dün işten kovulduğunu anımsadı. Yemeği ocaktan alırken bir önceki gün patronu dövdüğünü hatırladı. Yemeği tabağa koyarken gülümsedi.
Bankta yanımda oturan adam birden fırladı ve koşmaya başladı. Peşinden şaşkınlıkla bakarken, o, ileride kavis yaparak dönen dar yolda, ağaçların arasında kayboldu.
Üç dakika sonra kızgın ve iri bir köpek havlayarak yanımdan geçti ve aynı yoldan koşarak uzaklaştı.
Yanımda oturanın bir kâhin olduğunu o zaman anladım.
Televizyonu kapattı, izlediği anlamsız tartışma programı üç saatini yemişti. Kalktı, saati üç saat geriye aldı. Kanepeye oturdu ve program başlarken yarım bıraktığı kitabını açtı.
Ganyan bayiinin önünden geçti. On adım sonra durdu, geri geldi, içeri girdi. Televizyonda koşan atları heyecanla izleyen yüzlere baktı. Peş peşe üç yarışı izleyip dışarı çıktığında kararını vermişti:
"Güzelmiş, ben de at olacağım."
Manava uğradım. Maydanoz, roka, tere, dereotu, bir de taze soğan aldım.
"Marul da vereyim mi?"
"Ver."
"Limon?"
"Olur."
Poşeti verdi, parayı uzatırken diğer torbanın içindeki rakıyı gördü.
"Ben de geleyim mi?"
"Gel."
Manava uğradım, maydanoz,roka,tere,dereotu, bir de taze soğan aldım.
“ Marul da vereyim mi?”
“Ver.”
“Limon?”
“Olur.”
Poşeti verdi, parayı uzatırken diğer torbanın içindeki rakıyı gördü.
“Ben de geleyim mi?”
“Gel.”