“… kendimi Ortaçağ söylencelerindeki Âdem gibi hissettim: Eti toprak, kemikleri taş, kanı su, saçları ot, gözleri güneş ışığı, soluğu yel, düşünceleri bulut olan, dünyanın karışımı bir adam.”
Ama kuşkusuz uzun süre hep o adamı özledim: dudağa yapışan sigara kağıdı gibi, hiç farkında olmadan varlığı sana eklenen fiziksel bir olgu. Koparken acı veriyor. İnsanın derisinden parçalar kopuyor! Ama acısa da acımasa da buna katlanmayı, hatta bundan hoşlanmayı bile öğrendim, çünkü başka bir yanılsamayla uzlaşmama olanak sağladı.
Doğruydu, üzüntümün yanı sıra doğru olduğuna inandığım şeyi yapmış olmanın iç rahatlığı da vardı. Sonra bir şeyler yitirmişlik duygusu; yumurtaları çalınmış kırlangıç yuvası gibiydi yüreğim.