Seni iğrendiren ne çok şey var: biri de, her fırsatta başkasının
onurundan kemirerek yükselmeye bakanlar; öylelerinden de
kaçtın hep, konuşamadın onlarla, örneğin katledilmiş bir dostunun
anısına basarak: "Onunla omuz omuza 'non pasaran' türküleri
patlattım" ( ! ) diyebilen tiksinç bir insana tanık olmuştun!
Terk etmiştin o toplantıyı; ötekiler alkış tutuyorlardı aptal aptal
bilmeden gerçeği ... Oysa sevdiklerin yüzlerini görmeden sevdiklerin,
(gerçek "hiç"ler) zaten kimseye ulaşamadan, tanıyamadan
biz onları, okuyamadan kitaplarını, bilemeden yaşantılarını çoktan
hiçliğe karışmıştılar; onlardan da bazılarını tanıdın cezaevinde
birkaçıyla mektuplaştın bir süre ama bu öyküde yok yeri
onların, bu öykü başka şeyler anlatmak istiyor çünkü, "Ben"i
anlatmak istiyor, tanrıça kaderini Roma'nın Ma'sındaki! Çünkü,
"Biz de öyle bir kasvet çağının çocuklarıydık: Kederin rengini
hala çıkaramadım alnımdan ... " dedikleri ...