Stalin bütün Türklük değerini yok etmek için birçok engel koymuş. Bu bağlamda Türklerin değer verdiğini görünce mezarları arattırmış. Bulun imha edin diye talimat vermiş ancak bulamamışlar. Bu da aile için büyük bir cesaret örneği. O dönemde ailenin mezara bakması ayrı bir değer onu koruması ona kutsallık atfedip sır gibi saklaması son derece gizli ve babadan oğula bilgi aktarması dikkate şayan. Mezarı muhafaza eden baba yaşlanınca bana birşey olabilir korkusuna kapılınca oğlunu yanına çağırıyor. " Bak evladım burada çok büyük bir adam yatıyor şimdi ben ölürsem sana emanet. Başka kimse tam olarak yeri bilmiyor." diyor. O ailenin 1996 da yaşayan ferdinin tarif ettiği yerde ve şekilde mezar açılınca ortaya çıktı. Böylece cenazesini ülkemize getirebildik.
Tacikler cenazeyi hakikaten güzel bir tören kıtası ve askerlerle Türk bayrağına sarılı olarak getirdiler. Birden böyle yaşlı bir adam gördüm aksakallı doksanlı yaşlarında. Enver Paşanın torunu kimdir diye beni soruyor. Gösterdiler o yaşlı adam geldi elime sarıldı elimi öpmeye kalktı hemen çektim tabi. Sarıldık öptüm onu o da beni öptü. " Ah ah niye götürüyorsunuz mezarı bizim de komutanımızdı Enver Paşa " dedi.Ben de kendi topraklarına dedim. O yaşlı amca " Burası onun toprağı değil mi ?" dedi. Haklısınız dedim. Ondan sonra devletimiz orada abide yapmayı tasarlıyordu. Ama orası bir türbe gibiydi. Her sene orada binlerce kişi dua ediyormuş.
Enver Paşa " Enveriye" diye bir alfabe icat etmiştir ki; Arap alfabesinde bulunan sesli harfleri de yazarak sahihleştireceğini sandığı yazıyı iyice zor bir hale sokmuştur.
Ne acıklıdır ki gece kulüplerine, arabalara, özel uçaklara, kendi şahsi egolarını tatmin edecek unsurlara servet dökenler, Türkiye'ye Amerika'nın kalbinde, Washington D.c'de çok prestijli bir üniversitede kürsü kurmak icin kaynak yaratmıyor.