Ergenekon 1 - Milli Mücadele Yazıları kitaplarını, Ergenekon 1 - Milli Mücadele Yazıları sözleri ve alıntılarını, Ergenekon 1 - Milli Mücadele Yazıları yazarlarını, Ergenekon 1 - Milli Mücadele Yazıları yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
On yıldan beri dövüşüyoruz, on yıldan beri kan döküyoruz, Yeter artık! hiçbirimizde takat kalmadı, başı çatkılı karılarımız sönmeye yüz tutmuş ocaklarımız önünde on yıldan beri bizim yolumuzu bekliyor. Ey ölümsüzler, Bu sonu gelmeyen muharebeye bir nihayet veriniz!
Biliyoruz ki bunların bir tek silahı sataşma ve saldırmadır. Bilmem batı muharrirlerinden ve siyasilerinden kim söylemiş: "iftira ediniz, iftira ediniz, Hasmı mağlup etmek için bundan kuvvetli vasıta yoktur."
Cenap Şahabettin;
Türkler ilim ve medeniyet sahasında hiçbir şey yapmamışlar, hiçbir eser vücuda getirmemişlerdir. Ne bir mezhep, ne bir felsefe, ne bir sanat yaratmışlardır. islamiyette 72 tarikat vardır. bunların hiçbiri bir Türk tarafından kurulmamıştır. Müfessirlerimiz (Kur'anı açıklayan din alimi) bir takım naslar (Kur'an da bir konu hakkında ki açık hüküm) etrafında ilaveler yapmakla yetinmişlerdir. Bunların eserleri tamamıyla iskolastiktir (görenekçi). Edebiyatımız taklitçidir. Bu edebiyat 400 yıl durmadan Arap ve acem kaldı, sonra birdenbire Garplılaştı, daha doğrusu Fransızlaştı. her ne kadar halk türkülerimizde bazı güzel eserlere rastlanabilsede bunlar o derece önemli değildirler.
Yakup Kadri Karaosmanoğlu;
Mevzubahis olan adam, "islamiyette 72 kadar tarikat vardır, fakat bunlardan hiçbirinin kurucusu bir Türk değildir" diyor ve unutuyordu ki, bu tarikatların en seçkinlerinden olan Mevleviliğin kurucusu Türk'tür. Bektaşilik tamamiyle Türkler tarafından kurulmuştur. Babailil, Ahilik, kızılbaşlık gibi Fikri, mezhebi müesseselerde Türklerin damgasını taşımaktadır. Bu adam Türk edebiyatı taklitçidir diyor ve unutuyor ki, folklor denilen halk türküleri dışında her milletin edebiyatı az çok taklitçidir. Türk edebiyatı Arap ve Fars edebiyatından birçok şeyler almıştır, fakat hiçbir zaman ne tamamıyla Arap ne tamamiyle Fars tesiri altında kalmıştır ve şairlerimiz bu yabancı ananeler çerçevesinde, daima kendi ruhlarının hususiyetleri, kendi milliyetlerinin karakteristiklerini muhafaza etmişlerdir.
Gerçi, öteden beri hepimiz az çok biliriz ki, Türkiye ve Türklük denilen Mukaddes varlığın mayası bu Yağız çehreli ve çatlak tabanlı adamlardır. Yıllarca eski Türk imparatorluğu'nun Yemen çöllerinde kumlara, Rumeli dağlarında karlara gömdüğü, ikide bir viran duvarlarına dayanan Haçlı sürülerine karşı kavruk vücutlarından siperler kurduğu insanların bunlar olduğunu biliyoruz. Biliyoruz ki, bundan henüz 4-5 yıl önce Tih sahralarını yaya geçenler bunlardı. Biliyoruz ki, Sarıkamış bozgunun da kanlarının ateşi ezeli karları eriten bunlardı. Biliyoruz ki, Plevne şehnamesini, Çanakkale destanını ve Irak Hailesini bunlar yazdılar, bunlar oynadılar; fakat hangi sihir, hangi mucize ile?…
"İnönü zaferi" karşısında Hayretten Hayrete düşüyorlar. O en mükemmel silahlarla teçhiz edilmiş Yunan ordularının Yalçın bir kayaya çarpan dalgalar halinde dağılıp nasıl perişan olduklarını bir mana veremiyorlar. O ordular ki, yıllardan beri Demir yiyiyor, Çelik giyiniyordu. Akdeniz'in bütün limanları ona barut, gülle, mitralyöz, tayyare, tank yetiştiriyordu. Nasıl oldu da bütün bu yardımlardan yoksun, barutsuz, güllesiz, tayyaresiz bir Ordu, yıllardan beri çektiği bin türlü zahmete, yıllardan beri bin türlü sıkıntıya rağmen bu yorgun ve çıplak ordu, nasıl oldu da sonunda galebeye çalan oldu? çünkü hak onun tarafında idi, çünkü iman onda, onun kalbinde idi.
İkide bir Abdülhamit devrine hasretle ananlar işte, sükun ve rahatı ölüme kadar sevenlerdir. Bunlar o kadar tembel ruhlardır ki her kımıldanışta bir ıstırap duyarlar ve o kadar zayıf kafalardır ki etraflarında dönen şeylerden sersem olurlar, isterlerki etraflarında her şey daima yerli yerinde dursun; Evet, küf tutsun, yosun bağlasın; fakat yerini değiştirmesin. İşte her inkılap hareketini bir ittihatçı hareket şeklinde göstererek halkı mutlaka geriye doğru çevirmek isteyenler bu gibi kimselerdir. Bunlar her akan suyu sel sanarak önüne set çekmeye kalkışıyorlar.
Eski ve yeni bütün şairlerimize, yazarlarımıza bakınız, saçtıkları şeyler gittikçe şiddeti artan bir zehirdir. Bizde, hele son zamanlarda iyimser görülmek adeta bir kabalık ve bir bayağılık Telakki edilmeye, fikir ve soy yüksekliği kötümserlikte aranmaya başlandı. somurtkan mısınız, mutlaka doğruyu görüyor ve doğruyu söylüyorsunuz; ümitsiz ve hiddetli misiniz mutlaka En akıllı adam sizsiniz. Hele ikide bir "Adam Sen de, bu millet kurtulamaz, Bu millet bitti" demek cesaretini gösterdiniz mi artık sizden büyük, sizden Kahraman kişi düşünülemez.
Tam yüz sene önce, milli mücadelenin tüm hızıyla devam ettiği 1920-1922 yılları arasında Yakup Kadri Karaosmanoğlu 'nun İkdam gazetesindeki makalelerinin geçmişten ders çıkarmak, geleceğe ışık tutmak amacıyla herkesin okuması gereken bir eser olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Şiddetle tavsiye ediyorum. Bu toprakların ne zor şartlarda, dışarıda düşman kuvvetleri, içeride cehaletin en son safhasındaki Anadolu insanının cehaletiyle mücadele edilerek vatan yapıldığını, o anın içinde yaşayarak anlatması bakımından son derece önemli. Tarih, içinde bulunulan şartlar gözönünde bulunarak değerlendirilmelidir ki savaş cereyan ederken olup biten hadiselerin günlük gazete makalelerinde konu edilmesinden dolayı da ayrıca çok önemli bir kitap. OKUNMALI.
Tarih, yeryüzünde kuvvetle fikrin ezeli ve amansız mücadelelerini hikaye eder. Yeryüzü, ne vakit ki kuvvet galip geldi, kapkaranlık oldu. Ne vakit ki fikir galip geldi aydınlandı, şenlendi, nura ve huzura kavuştu.