Bir başkası da, bahçesinde gezinirken bir kuşun veya bir arının bahçe çitlerinin üzerinden uçup komşu bahçeye geçtiğini görür. Bu aslında herkesin, hepimizin her gün görüp durduğumuz bir olaydır. Ama acaba aramızdan kaç kişiye bu olay bir özgürlük meselesinin kavranmasında öncü olabilmiştir?
Haramlardan kaçınmak bir çiledir. Ama çilenin belki en aşağı katmanıdır.Yeterinden fazla olandan kaçınmak da bir çiledir; bu da belki mertebede ikinci katmanda yer alır.
Ve Allah'tan başka her şeyden vazgeçmek bir çiledir; bu da çilenin üst sırasında konumlanır.
Sözü geçen bu yanlış bilinçlenme, bizim dünyayı kavrama sürecimizi de ters yönde etkilemeye başlar: biz, dünyayı, dinin öngörülerine göre algılamaya girişeceğimize, dini dünyanın içinde bulunduğu şartlara göre algılamaya girişiriz.
...insanlar Asr-ı Saadet'te kendilerini dinin öngörülerine doğru değiştirme çabasında bulunurlarken; sonraki dönemlerde, dini içinde yaşadıkları dünyanın şartlarına göre algılama çabasının içine girmiş oldular.
Her kısıtlanmışlığın içinden bir sonsuzluk çıkartılabiliyor ve her sonsuzluk eninde sonunda birkaç işaretle dile getirilen bir formülün içine sıkıştırılabiliyor.
Bizi kısıtladığını düşündüğümüz duvarlar çok işe yarıyor bu yüzden: kendimizi kısıtlanmış hissetmesek belki düşüncenin sonsuzluğunu da fark etmezdik. İnsan oluşumuzun değerini de bilemezdik, onun değerinin içine gömülü bulunduğumuz bu ölümlü, bu dayanıksız, bu günün birinde çürüyüp gideceğinden emin olduğumuz topraktan hâsıl edilmiş bedenin içinden fışkırdığını anlayamazdık! İnsanı hayvandan aşağı düşüren şeyin bu bedenin içinde gizli olduğu gibi, onu melekten üste çıkaran şeyin de bu aynı bedenin içinde gizli bulunduğunu kavramamız mümkün olmazdı: onu mümkün kılan, insanî değerin beden içindeki kısıtlanmışlık hali değil mi? Öyleyse: "Yaşasın duvarlar!" diye bağırmaktan niçin kaçınalım?