Gittiler.
Her şeyi bıraktılar.
Kitapları.
Çocukluk anılarını
bazı tencerelerde kalmış,
iyi temizlenmemiş yemek kalıntılarını,
bir kutudaki yarım çayı.
Evin nemini.
Karanlığını.
Hepsini bıraktılar.
Korkularını da bıraktılar.
Kararsızlıkları.
(Yoksa tümünü birlikte mi götürdüler?
Bunları giderek taşıyıp büyütüyorlar mı?).
Uzun caddelerde yaşamı o kitapta olduğu gibi yoğun yaşayıp yaşamadığımı düşündüm.
Aşkı, duyguları, özlemleri?
Yoksa ben yaşanan tüm olayların bir gözlemcisi, dünyanın, duyguların, özlemlerin, ülkelerin, alışkanlıkların bir seyircisi miyim?
Belki de gövdenin öldürücü acılarını gözlemci olarak taşımak daha kolay olurdu.
Peki ama sevinçler ve istekleri ne yaptım?
Duyguların derinliğinden bir gözlemci olarak kaçtım mı, onların yarattığı akıntılarda Ben'im tümüyle yer almadı mı ve zaman dışı sessizliğimde yeterince içten değil miydim?