"Özgürlüğe götüren içsel yürüyüş gözlerini gökyüzüne çevirme yürekliliğini gösterebilen ve kendi güçsüzlüğünü ve kendi kırılganlığını kabullenebilen kişinin yürüyüşüdür. Bu kişiler kendi güçsüzlükleri ve kırılganlıklarında adlarının güçlü bir biçimde söylendiğini duyarlar ve bu çağrıya söyle yanıt verirler:
"Kim çağırıyor beni? Kim tanıyor benim yazgımı?"
O zaman insan, Ben'in yanında bir de Sen olduğunu keşfeder. Bu duadır."
"İçimde büyük bir neşe olduğunu hissediyordum, bu güneş gibi parlak bir mutluluktu, ama çevremde bir noksanlık, karmaşa ve hüzün vardı. Çocuk yüreğimde her şey bana çok yalın gelirdi: içimizde sonsuz bir sevgi ışığı vardı, bunu izlemek yeterliydi. Ya da yeterli olmalıydı.
Büyükler neden böyle yapmıyorlardı? O ışıklar neden titreyerek sönüyorlardı ya da çoktan sönmüşlerdi bile? Neden bunca acı vardı? Ve her şeyden önce neden bunca yararsız acı vardı?"
"Ben gerçeği istiyordum. Yaşamımın gerçeğini, yaşamımın içindeki gerçeği istiyordum. Tüm öteki yaşamların da gerçeğini anlamamı sağlayacak bir gerçek istiyordum."
"Bir günce tutmak olağanüstü bir şeydir. Bir kitap yazdıktan sonra son dört yılın güncelerine baktığımda tüm kitabın bir buzdağı gibi şuradan buradan ucunu gösterdiğini ayrımsarım. Bir kitap yazmak, güncelere ekilmiş tohumların kırıntılarının bütün olarak derlenmesinden başka bir şey değildir. Yani düşüncenin yazının ve güncelerdeki bilinçaltının birlikte attıkları ileri bir adımdır. Güncelerdeki satırların en iyileri sonradan bir kitap oluşturuyorlar."
Ama ben gerçeği istiyordum.
Sonra büyüdükçe bana gerçeğin var olmadığı ya da ne denli çok insan varsa, o denli de ćok gerçek olduğu ve gerçeği aramanın çocuksu, safça ve yararsız bir şey olduğu söylendi.