Kurmaca öykülerden ziyade imgelerin yazarıdır Bilge Karasu. Felsefi referansların yer bulduğu müthiş bir kalem işçisi. Birçok terimi kullanmaktaki ısrarı, onu asla okunmaz kılmamakta, aksine, cümlelere yedirdiği kendi buluşu olan nice kelimeyi bizlere de sevdirmekte. Türkçeye inanılmaz derecede hakim olan Karasu'nun bazı çalışmaları çeviri ödüllerine de layık görülmüş, Gece isimli bu romanı da her on yılda bir verilen Pegasus ödülünü almıştır. Bunca çetinliğine rağmen, ya da daha doğru bir ifadeyle; bunca çetinliği sayesinde. Nesri şiire yakınsar onun yazdıkları; şiir gibi gelir bu düz yazı. Öyle de hoş bir okuma zevki sunar kitap.
Gece, çok çetin bir metinler silsilesi. Yepyeni bir edebi buluş, yazınsal anlamda sıra dışı bir deneydir. Bir anlatı mıdır, roman mıdır, burası önemsiz.. Gece, roman tadında bir anlatı veya anlatı biçimine girmiş bir öyküdür. Fakat bu öykü bize olayları anlatmaz, olguları, durumları, hisleri ve düşünceleri 'kavratır', yahut bu niyettedir. İmgesel öykücülük adını alır onun yaratısı.
İmgesel öykücülüğün ne idüğüne dair, benim de çok sevdiğim tadımlık bir pasaj ekleyelim:
'Taş yürekli filan değildir bu insanlar; imgeleme güçleri, kendi dertlerinden, acılarından, gözle görüp elle dokunabildiklerinden ötesine erişmemektedir, o kadar. Aynı kişiler, ağlayan bir çocuğun resmi karşısında, sıradan bir filim, bir öykü, bir oyun karşısında içlenir, üzülür, ağlar. İmgeleme güçleri ancak, bir tür somutluk karşısında canlanır, kıpırdar.'
Bu sıra dışı yazın deneyini okumalı, okutmalı.