Kitabın ilk sayfalarında şöyle bir cümle dikkatimi çekti;
"Kıt malumat, sağlıklı davranışlardan mahrum eder insanı."
Biz insanlar, genelde yapımızda şöyle birşey vardır;
Birinden birşey duyduk mu araştırmadan ona körü körüne inanırız ve hatta net bir bilgiymiş gibi kendinden emin bir şekilde yayarız.
Araştırmayı ve okumayı seven bir toplum değiliz.
" Kişinin her duyduğunu söylemesi günah olarak yeter" yanılmıyorsam h.ş.
Kitapta anlatılmak istenen bu.
Çocuk doğar ergenlik çağına gelene kadar ailesi fikri üzere yaşar, ama ergenlikten, ve bununla beraber aldığı eğitimlerden sonra halen daha ailesinin güttüğü birtakım husumet ve yersiz kin vb. Yanlış davranışları devam ettiriyorsa, zengini fakirden üstün görüp, mazlumun yanında olması gerekirken zalimin sırtını sıvazlıyorsa, o da hüsrana uğramış demektir.
Kin, bünyede hançer ucu gibidir. Kıpırdadıkça batar.
İki ailenin dram öyküsü anlatılmaktadır.
Ailelerin birbirine olan husumetini çocuklarada aşılamaya çalışıyorlar ama çocuklar aldıkları eğitimler ve hayata geniş açıdan bakarak bu husumetin yersiz ve cahilce birşey olduğu kanısına varırlar ve iki hasım çocukları bu kir ve pas tutmuş kin tabakasını kırarak evlenirler.
İnsan sevgi dolu olmalı.
Hayatta eğer bir suçlu arıyorsak, aynaya bakmamız yeterli olacaktır diye düşünüyorum.
Sular kendisini temizleyerek akarlar.
Herkes kendi kapısının önünü temizlese, her yer temiz olur.
Kitabın son sayfasında şu etkili cümleyi aktararak incelememe son vermek istiyorum.
Kötülükler insanların çocuklarına bıraktıkları en haksız ve en acımasız bir mirastır.