Sen hiç istemedin ki dostum! İstemek nedir bilmedin ki! Hiç tutulmadın sen! Tutkuların için ölmedin ki! İsteseydin ölürdün, ölseydin olurdun! Sen hiç olmadın ki! Evet, olmadın, çünkü sen hiç ölmedin! Ölecek kadar istemedin, ölümün pahasına istemedin, ölümüne istemedin! İsteseydin ölürdün, ölseydin olurdun. Oysa ne öldün ne oldun. Çünkü sen istemedin; isteğini, istediğini aslında dile bile getirmedin. Öyle Ya, bir kere dile getirseydin , olurdun, bir kez adam gibi aklından geçirseydin hemen orda olmuş ve ölmüş idin.
Sen hiç istemedin ki dostum! İstemesini bilmedin, istemek nedir bilmedin! Çünkü sen ol deyince olduranı hiç tanımadın!!
Aklın seçiminin sonucu 'doğru' veya 'yanlış' olarak nitelenebilirken, aşkın seçiminin sonucu bu niteliklerden münezzehtir; yeter ki aşk olsun; ve aşk . . . aşk-ı hakiki olsun!
Gerçek aşık, cennette huzur ve sükun içinde yaşamakla cezalanmaktansa, cehennemde cayır cayır yanmakla cezalanmayı yeğleyen adamdır. Çünkü yeğlemesi aklın değil, aşkın zoruyladır.
Aşk da -tıpkı akıl gibi- sahibini karar almaya zorlar. Bir tek farkla ki o doğruyu, yanlışı önemsemez; doğruyu veya yanlışı seçmiş olmaktan dolayı yanıp yanmayacağını umursamaz; bilakis narına da, nuruna da razı olur.