Tolstoy'un, "...sayıları az olmakla birlikte, Maupassant gibi bir başka tür insan daha vardır ki, bunlar her şeyi kendi gözleriyle, içerdiği önem ve anlamıyla, olduğu gibi görürler" sözleriyle andığı yazar, kırk üç yıllık kısa ömrüne pek çok roman, öykü, deneme ve tiyatro oyunu sığdırdı.
Romanın kahramanı Georges Duroy'nın muhabirlikle başlayan, uğruna her tür ahlaksızlığı mubah gördüğü güç sahibi olma serüvenini olanca yalınlığı ve çarpıcılığıyla öykülerken, zengin gazetecilik tecrübesinin de epeyce faydasını görmüştür.
Lakabı güzel dost ama kendisi hiç de güzel bir insan değil. Açlıkla savaşırken askerlik arkadaşının kendi çalıştığı gazetede bir iş bulmasıyla Behlülvari bir maceraya atılıyor çapkın Droy.
Ahlaki değerlerimize o kadar ters ve sapkınca ilişkilerin, aşk adı altında ne kadar normalmiş gibi algılatılması. Krallık dönemi Fransa insanının aşk anlayışı böyle, kadın evli mi, nişanlı mı, yaşlı mı, genç mi bakılmadan küçük bir muhabbetle "seni seviyorum" tiradı.
Kitap ağırlıkta bu mihvalde gidiyorda olsa dönemin siyasi anlayışı benim daha çok ilgimi çekti.
“Afrika toprakları gerçekten de Fransa için bir ocaktır beyler, en iyi odunumuzun yandığı bir ocak, banknotlarla tutuşturulan, çekişi güçlü bir ocak."