Her mucizenin yansıması gerçeğin içinde değil miydi ve oluşmakta olan bir yaşamın görülen her anı ulaşılmazın bir parıltısı ve sonsuz anlaşılmazın bir çağıldaması değil miydi?
"Yetmiş yıl inandığı Tanrı'yı bir dakikada inkâr etti. Tanrı'nın bilge ve şefkatli eli ona yaratıcılık yeteneğini ve mutluluğunu verip, ihtişam vaat ettikten sonra onu yine karanlığa gömmek isteyebilir miydi? Bu Tanrı'nın bir isteği olamazdı, olsa olsa alay eden bir iradenin oyunu olabilirdi, sadece hayatın mucizesi olabilirdi, Tanrı'nın değil. Her gün binlerce kez bir araya gelip sonra yine ayrılan bir tesadüf gibi tıpkı. Daha fazlası olamazdı... İyi kalpli, güzel insanlar, Tanrı için onları böyle anlamsız bir oyunda harcayacak kadar önemsiz olabilir miydi? İlk kez bir kilisede durmuş Tanrı'dan şüphe ediyordu, çünkü onun çok büyük ve merhametli olduğuna inanmıştı hep, fakat şimdi onun yaptıklarını anlamıyordu."
"Ona göre, kızdaki bu değişiklik tuhaf değildi, tam tersine tahmin ettiği, beklediği bir şeydi; gerçek olmak için ümidini asla kaybetmeyen, unutmayan doğanın muhteşem yasalarına duyduğu güvendi. Hayatın sürekli kendisini yenileyen o sonsuz mucizelerinden birine yakın hissetti kendisini; bu mucize, çocukların kadınlardaki iyiliği, şefkati, fedakârlığı ortaya çıkarması ve sonrasında bu duyguların kadınlardan çocuklarına geçmesiydi; kadından çocuğa, çocuktan tekrar kadına geçen, hiç kesilmeyen, sürekli devam eden bir döngü; böylece kadın kendi çocukluğunu asla kaybetmiyor, aksine iki kez yaşıyordu, hem kendi içinde hem de karşılaştığı her insanda yaşıyordu."
"Halkları ve dinleri farklıydı,birbirlerini yabancı,düşman görmek ve birbirlerinden şüphe duymak için eğitilmişlerdi ve bunlar ancak büyük bir sevgiyle aşılabilirdi."
Güzel bir kitaptan herkese merhaba. Bugün "Hayatın Mucizeleri"ni tanıtacağım.
Kitap Anvers'te yaşayan Hristiyan günahkar bir adamın tüm günahlarından