... Her gece yatağa girer girmez yanıma gelir: "Dizlerinizi ovayım mı?" der.
Dizlerimi şimdiye kadar kimseye ovdurmadım, bundan sonra da ovduracağımı zannetmiyorum. Fakat bu sual Hindistan'da gençlerin, hatta hizmetçisi çok olan evlerde bile, yaşlıların şahsi hizmetlerini bizzat gördüklerini gösterir. Yaşa hürmet hâlâ oralarda çok esaslı...
Hindistan, en hakiki manasıyla hilkatin atölyesi: ilahlar ve insanlar; en güzel ve en çirkin, en vahşi ve en munis hayvanlar; en eski ve en yeni şekilleriyle fikirler ve sanat...
Hepsi üst üste, karmakarışık bu atölyede görülüyor. Vaktiyle ben, Rusya ile Amerika'yı iyi tetkik eden adam tarihin istikameti hakkında bir fikir edinir sanırdım. Şimdi bu acayip ülkenin de fikir, sanat hatta siyaset dünyasına vereceği birçok şey olduğuna inanıyorum. Mamafih bana bu hissi veren Hindistan'ın eşliliği değil. İçinde dinamo gibi işleyen, gümbür gümbür atan hayat. Belki bu mülahaza Çin için de, Japon için de vardır. Belki tarihin yürüdüğü yolun nerelere varacağını tahmin edebilmek için küçük büyük, içinde hayat böyle dinamo gibi atan her memleketi biraz bilmek ve anlamak lazımdır.
Delhi abideleri arasında en çok hoşuma giden acayip bir mezardır. Bunun kendisi değil, yeri de acayiptir. En uzak, yapayalnız, ücra bir yerde yapılmıştır. Bu Tuğluk'un türbesidir (Tuğluk 1321'de hükümet etmiş bir Müslüman hükümdarıdır. Anası yerli babası Türk'tür. Babür ailesinden evvel hüküm sürmüştür).
Hindistan'a gelirken gök kubbe altında çok, pek çok şey bildiğime kaniydim. Çıkarken yalnız bir şeyler öğrenmiş değil, biraz da öğrenmek kabiliyetim de genişlemiş gibiydim.