"Hangi rengi kullanırdım senin resmini yaparken? Hangi rengi kullanmam gerekirdi? Kanın ve ateşin kırmızısını mı? Gecenin ve toprağın kafasını mı yoksa?...
Söyle bana, renklerin en güzeli hangisi? Senin resmini hangi renge boyardım?"
"İşte, tamı tamına böyle, sahte bir öykü bu, sevgilim. Sana, senin istediğin gibi sahte bir öykü yazdım. Yazıya geçmeyen ve hiçbir zaman da geçmeyecek olan tarihimizi tahrif etmek için. Bak, o küçük, şık ayrıntıların hepsi orada. Kedi, şarap, soğuk, kar, tarçın kokusu, kızarmış ekmek, loş odalar, çiçekli duvar kağıdı, Wagner, karla kaplı ovadaki tek bir kan damlasını andıran kırmızı gül, hiçbir zaman takmadığımız alyanslar, hiçbir zaman bitmeyen yün kazak, hiçbir zaman gerçekleşmeyecek olan düşler, şöminedeki ateşin yüzlerimizde dans eden kızıllığı..."
"Sahte bir duyarlılık ve kurnaz bir ikiyüzlülükten çekinmemek koşuluyla, her can sıkıcı yaşamdan bir roman, her sıradan, hatta bayağı kadın erkek ilişkisinden romantik bir aşk öyküsü çıkabilir."
"İnsanların yaşamları birbirinden ne kadar farklı olabiliyor, değil mi?"
"Evet." diye onayladı erkek. Sonra, bilgiç bir edayla devam etti:
"Hatta kimi zaman aynı kişinin bile değişik yaşamları olabilir."