Oğuz Atay'ın muhteşem anlatımıyla birlikte hayatını korkunun hüküm sürdüğü bir çizginin üzerinde yaşayıp gidiyor kahramanımız. İnsan vücudunun tehlikeye karşı kaç veya savaş tepkilerinden tercihini hep kaçmaktan yana kullanıyor. Ancak garip olan kahramanımızın bu tehlikeyle asla yüz yüze gelmemesidir. Çoktandır beklediği bir misafir gibi -hiçbir gerçekliğe bağlı olmayan "Saf korkuyu" - bizzat kendisi evine, hayatına davet etmiş ve büyük bir sabırsızlıkla, türlü hazırlıklara girişerek onu beklemektedir. Burada yazar belki de gerçekten korkuyu istemiş, onu başı üzerine davet etmiştir. Çünkü bu kaçış içerisinde kahramanımızın derin yanlızlığından izler buluyoruz. Ve içinde, zihninde büyüttüğü korku bir anda salonun boşluğunu, eşyaların kimsesizliğini doldurmuştu.