Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Kötülük Üzerine Bir Deneme

Terry Eagleton

Kötülük Üzerine Bir Deneme Gönderileri

Kötülük Üzerine Bir Deneme kitaplarını, Kötülük Üzerine Bir Deneme sözleri ve alıntılarını, Kötülük Üzerine Bir Deneme yazarlarını, Kötülük Üzerine Bir Deneme yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Resmi ideolojimiz meleksileştikçe ve yavanlaştıkça, akılsız bir nihilizme daha teşne oluruz. Anlam furyası anlam kıtlığına yol açar. Ve sosyal varoluşumuz anlamsızlaştıkça ve anarşistleştikçe, meselenin ihtilafa ve karmaşaya varmaması için, Tanrı’nın ve ülkemizin ululuğuyla ilgili yapılan bağnaz ve hamasi konuşmalarla özdeşleşen meleksi ideolojilere daha çok ihtiyaç duyarız.
“Meleksi” diye tabir ettiğimiz toplumlar politikayı, ülke insanlarını mutlu etmek için düzenlenmiş birtakım yönetimsel tekniklerin biraz ötesinde görürler. Kötülüğü de kendi hoşgörülerinin yan etkisi olarak yaşatma eğilimdedirler. Dahası sadece kötülüğü değil, star tarikatlarından dini köktenciliğe, Satanizmden New Age zırvalıklarına kadar her tür sahte alternatifi de beslerler. İnsanların anlamla yaşamalarına olanak sağlamayan toplumlar, anlamlandırma işini astroloji ve Kabala gibi merdiven altı spritüellerine havale eder.
Reklam
Postmodern kültürün yüzü gözü açılmış duyarlığı artık cinsellikte şaşırtıcı bir yan bulamıyor. Bu yüzden de yüzünü kötülüğe çeviriyor ya da en azından dürüstçe kötü diye algıladığı şeye: vampirler, mumyalar, çürüyen cesetler, histerik kahkahalar, şeytani çocuklar, kanlı duvarlar, garip renkli kusmuklar vesaire. Bunlardan hiçbiri kötü değil elbette; sadece iğrenç. Bu durumda, Henry James’in Charles Baudelaire’in şiiriyle ilgili biraz da haksız olan şikâyeti tartışmaya açık hale geliyor: “Baudelaire’e göre kötülük insanın dışında başlıyor, içinde değil ve temelde korkutucu doğa görüntülerinden ve pis eşyalardan oluşuyor...
Ne var ki orta sınıf medeniyeti postmodern dönemine ulaştığında günah moda oldu. Postmodern çevrelerde günah kavramı, bebekleri boğmak ve birinin kafasına balta saplamak gibi eylemler içerse de, neredeyse her zaman olumlu anlamda kullanılır oldu. Ancak, gerçekten de günah işlemek için önce karşı çıktığınız geleneklerin bir etkisi olduğunu kabullenmelisiniz. Yani günah norm haline geldiğinde, yıkıcı olmaktan çıkar. Belki de, Tanrı öldüğünde hiçbir şey mubah değildir derken psikanalist Jacques Lacan’ın kendi gizemli üslubuyla söylemeye çalıştığı da buydu.
Herkesin sevimli bir serseriyi sevdiğini söylemek daha yerinde olur. Otoriteye nanik yapan insanlara hayranlık duyarız, tecavüzcülere ya da nitelikli dolandırıcılara değil. Savoy Otelinden tuzluk çalanlar için gizli bir sevgimiz vardır ama insanları lime lime eden köktenci Müslümanlara yoktur. Çoğu okurun, Kayıp Cennette Tanrı’ya meydan okuyan öfkeli ve lanetli şeytanı sevdiği doğrudur. Ama şeytanın özellikle kötü bir yönünü değil de büyük oranda, daha olumlu özelliklerini (cesaret, direnç, azim vs.) beğeniriz.
Hepimiz John Milton’ın Kayıp Cennet'inde kabız bir memur gibi konuşan Tanrı’yla sohbet etmektense Dickens’ın Fagin’iyle ya da Emily Bronte’nin Heathcliff’iyle kadeh tokuşturmayı tercih ederiz. Serserileri herkes sever.
Reklam
Ancak kötülüğün göz kamaştırıcı olması fikri modem çağın en büyük ahlaki yanılsamasıdır. (Küçük oğluma kötülükle ilgili bir kitap yazdığımı söylediğimde “Çok havalı!” diye cevap verdi.) Başka bir yazımda bu yanılsamanın nereden kaynaklanmış olabileceğini yazmıştım.Orta sınıf ahlaki erdemlere el attığında kötülük bile daha çekici görünür. Yobaz din propagandacıları ve sofu tüccarlar erdemi tutumluluk, ağırbaşlılık, iffet, perhiz, ciddiyet, alçakgönüllülük, irade ve nefse hâkimiyet olarak tanımladıklarında, kötülüğün neden daha seksi bir tercih olarak göründüğünü anlamak zor değil.
Kötüler, en çok dayanılmaz sefilliklerini ellerinden almak isteyenlere saldırırlar. Sadece öfkelerini direterek ve bu öfkeyi dünyaya dramatik bir şekilde ilan ederek, varoluşun iflas ettiğine dair yüz kızartıcı kanıtlar atarlar ortaya.
Başkalarının iyiliği için kendini feda etme. Lanetlenmişlerin yapamadığı işte budur. Benlikleri vazgeçemeyecekleri kadar değerlidir.
Freud’a göre bilinçaltımıza giden soylu yol rüyalardan geçer; ölüm güdümüze ulaşmamızı sağlayan en güvenilir yol da bağımlılıktır.
Reklam
Dahası tatsız bir ironi sonucu, bize yasaklar koyan “kanun”, aynı zamanda bizi ihlallere özendirir. Süper egonun paranoyak yasaklamaları olmasa suç ve ayıptan haberdar bile olmazdık.
Bu ek suçluluk süper egonun âlicenap terörünü daha da kindar bir güç olarak tepemize çöreklendirir ve sonuçta kendimizi daha da suçlu ve sonra daha da mutlu hissederiz ve işler böyle sürer gider. Suç ve ayıp veya “yasa” ve arzudan oluşan bir kısırdöngüye kısılıp kalırız. Bu acımasız “yasa"yı yatıştırmaya çalıştıkça kendimizi daha çok parçalamaya meylederiz. İpin ucunu kaçırdığımızda bu açmaz bizi, Freud'un deyişiyle melankoliye, günümüz jargonuyla akut klinik depresyona itebilir. Ve bu da, en kötü durumda intihar yoluyla egonun yok olmasıyla sonuçlanabilir.
Yine de, (mazoşist canlılar olduğumuzdan) süper egonun azarlarından keyif alır, her kabahatimizde sapkın bir mutluluk kaynağı bulduğumuz için zincirlerimizi bağrımıza basarız. Ve bu da kendimizi daha suçlu hissetmemize yol açar.
Freud, ayıplarımız için bizi azarlayan ahlak duygusunun, yani süper egonun, ölüm güdüsüyle bağlantılı olduğunu söyler. Hatta süper egoyu “saf bir ölüm güdüsü kültürü” diye tanımlar. Süper ego kusurlarımız için bizi ayıplarken, içimizi tıka basa ölümcül bir suçluluk kültürüyle doldurur.
Lanetlenmişliğin ödülü umursamaz olmaktır. Kişisel kazançlar bile önemsizdir -lanetlenmişler kendi çarpık anlayışlarında tamamen umursamaz olduklarından, kendilerini, en az diğer varlıklar kadar alçaltmaya heveslilerdir.
1.500 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.