Ordunun ayaklarının dibinde
diz çökerken hayatım için yalvarıyordum.
Ama bir anlamı yoktu çünkü kartların kulakları yoktu. Ve artık benim de bir başım yoktu.
Bir yandan da üstünde dikenli tellerle sarılmış kanayan bir kalp resmi olan tişörtümün kıvrımlarıyla oynuyordum.
Sanki kendi kalbimin röntgeni çekilmiş gibiydi.