Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Mamak Cezaevi Günlüğü

Selahattin Şenliler

Sözler ve Alıntılar

Tümünü Gör
Fakat bir yerler, bu iki düşünce iklimini konuşturmuyor, tartıştırmıyor, uzlaştırmıyor, bilakis çatıştırıyordu. Çatışma yeni çatışmaları doğuruyor, kin-nefret artıyordu... Uzlaşma arayışına girenler, "durun yahu neler oluyor" diyenler ise sinsice yok ediliyordu... Çünkü gençler, konuşur, uzlaşır, ortak bir noktada buluşurlarsa, kavga olmazsa, ihtilal yapacak şartlar olgunlaşmaz, oluşmaz idi.
Odaya girince sorgu hâkimi veya savcı her kimse, -"Gel bakalım Muhsin Yazıcıoğlu, şimdi yaktım senin çıranı." demiş ellerini birbirine vurarak avuçlarını ovuşturarak söylemiş bunu ve devam etmiş konuşmasına, -"İşte açık ikrar var, el yazısı ile açık beyan var. Emir vermişsin, silah vermişsin, git vur demişsin. Bunu nasıl izah edeceksin, bu hususta ne diyeceksin anlat bakalım?" demiş. Muhsin Başkan, lazım gelen neyse söyledim artık dedi. -"Tezgâh kurmak, iftiraya çanak tutmak bir hukuk adamına yakışmıyor. Eğer gereken hassasiyeti gösterir ve araştırmanızı, soruşturmanızı doğru dürüst yaparsanız bu ifade veren arkadaşımızın, işkence altında ifade verdiğini, bu isnat ettiğiniz olayın meydana geldiği 1978 Temmuz ayında bu arkadaşın başka bir suçtan, bir kavgaya karışmaktan dolayı Ulucanlar Cezaevi'nde tutuklu olduğunu ve 2. koğuşta kaldığını göreceksiniz. Araştırın, sorun devletin kayıtları var elinizde." demiş. "Bir telaş başladı odada, bana yaktım çıranı diyen adamın, suratı değişti. Elinden oyuncağı alınmış bir çocuk gibi suratını asarak "anlayacağız." dedi..." diyordu Muhsin Başkan bize olayı anlatırken... Savcı veya sorgu hâkimi, önce dışarı çıkartmış odadan Muhsin Başkanı. 15 dakika kadar sonra tekrar içeri almışlar.... "İtirafçının beyanının, olayın olduğu tarihte cezaevinde tutuklu olduğu ve bu nedenle fiili işlemesinin, maddeten mümkün olamayacağı bu nedenle, Muhsin Yazıcıoğlu'na atfedilen cürümün ifasının mümkün olmadığı, cihetle tutukluluğunu gerektirecek müşahhas delil olmadığı için tahliyesine..." diye karar vermişler...
Reklam
Dünyayı değiştirmek için yola çıkmıştık. Ezilenin, ezenin olmadığı bir düzen kurmak idi. Mücadelemiz hakça bölüşümün olduğu, sömürünün olmadığı, kula kulluk olmadığı, Allah'ın nizamının yeryüzüne hâkim kılındığı bir düzen istiyorduk.
NİZAM-I ALEM davasının davacıları idik. Bir cepheden bakınca ihanet içindekileri bir kenara koyarak parantez içinde söylüyorum; devrimciler de, solcu sosyalistler de bizim gibi düşünüyorlardı... Ortak payda ülke idi.
Ve 12 Eylül 1980 darbesinden hemen sonra Kenan Evren'in ilk imzaladığı karar Yunanistan'ın NATO'nun askeri kanadına dönmesine verilen izin kararı idi. Hem de hiçbir şart ileri sürmeden. NATO'nun, ABD'nin "Bizim Çocuklar" dediği Türk Silahlı Kuvvetleri, Kenan Evren'in emir komuta zinciri içinde darbe yaptılar. 12 Eylül 1980 darbesi bir ABD-NATO planı idi... Olan milletin çocuklarına oldu.
Bu ülkenin gençleri, bu ülkenin milli gücü birbirine düşürülmüş, birbirine düşman edilmiş, adına sağ-sol çatışması diye, adına Solcu- Komünist, Milliyetçi- Ülkücü diye gruplara bölüştürülerek, bölünerek, bu insanlar birbirine düşman edilmiş, kamplara bölünmüştür. Bu çatışmalarda bölünmeye çanak tutan siyasilerin de dahli var, buna çanak tutan aydınların da dahli var, buna fırsat tanıyan devlet idaresinin de, kamu görevlilerinin de dahli vardır. Üniversite hocalarından, gazetecisine kadar, köşe yazarından siyasetçisine kadar, ülke bir ayrışma ve kamplaşma, kutuplaşma, bölünme içerisine giriyordu.
Reklam
Çok enteresandır; 12 Eylül askeri darbesini yapan Kenan Evren ve onunla birlikte hareket eden ihtilal komuta konseyinin aldığı ilk uluslararası karar, Yunanistan'ın NATO'nun askeri kanadına dönmesine verilen izin kararıydı. Yani, Kenan Evren ve askeri devlet konseyi, ilk uluslararası anlaşmasını Yunanistan'ın NATO'nun askeri kanadına dönmesine muvafakat verme şeklinde gerçekleştirmiş oldu.
100 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.