Menderes'in Dramı sözleri ve alıntılarını, Menderes'in Dramı kitap alıntılarını, Menderes'in Dramı en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Cumhuriyetin saltanattan, sanayisiz bir ülke devir aldığı gerçeği, her zaman tekrarlanmaya değer. 1915'te yapılan bir sanayi sayımı, bütün Osmanlı İmparatorluğu'nda ancak 15.000 işçinin mevcut olduğunu gösteriyordu.
27 Mayıs İhtilalinin bayrağını açan insanlara da iyi niyet ve müsamaha ruhu hakimdi. Öyle hareket edilecektir ki, kan dökülmemeye çalışılacaktır. Ve bu ihtilal, bir <<beyaz ihtilal>> olacaktır.
Basit gibi görünen bu gelişmeler, yurtta dinin siyasete alet edilişinin, ilk adımları oldu. Halbuki ve bilindiği gibi, dinde tarikat yoktur. Tarikatçı yoktur. Şeyh ve tekke de yoktur. İslam'ın dört temelinden üçü olan itikatlar (inançlar), ibadetler (Tanrı'ya yöneliş) ve ukubat (yani, ahrette ki cezalar) hepsi de Allah'la kul arasında kalan ve Türkiye'de, hiçbir zaman, hiçbir hükümet rejiminin karışmadığı şeylerdir. Dördüncü temel olan muamelata, yani insanlarla insanlar arasındaki münasebetlere gelince, bunlar da kanunlardır ki, bu kanunları da devlet düzenlemiştir. O halde dinin siyasete alet edilmesi ve hele bugün artık bir meslek haline getirildiği gibi, işin bir din ticareti haline dökülüşü, bizzat dine karşı bir saygısızlık olmuyor mu?...
Sevgiyi, dostluğu ticaret metai haline getiren kadınlar, sevgi mabedinin perisi demek değildir. Adnan ne yazık ki, böyle bir düzenin çarkları içine düşmüştü...
"Acaba 27 Mayıs Ihtilali'nden önce durum neydi?"
(...)
Ordu tedirgindi. Üniversite tedirgindi. Adına "besleme basın" gibi çok küçültücü bir sıfat yakıştırılan bir iki gazete dışında, basın tedirgindi. Aydınlar tedirgindi. Izmir'de bir grup avukatlar, Atatürk heykeli önüne varıp, orada bir saygı duruşundan sonra cübbelerini çıkarmışlar ve heykelin kaidesine bırakarak,
"Buyur Atam, getirdiğin nizamın adaletini, biz artık savunamıyoruz..." dercesine, işlerini bırakmışlardı. Küçük gibi görünen hadise, büyüktü. Ankara'da bir profesör, Bülent Nuri Esen, sınıfta çocuklarına son sözlerini söyleyerek,
"Ben artık bu kürsüde Anayasa'dan bahsedemem..." havası içinde, fakültesini terk etmişti.
Sonra, daima sokuluşu ve sevgiyi arar. Ve bu daima birine bağlanmak, birine sokulmak ve onda yakınlık duymak içgüdüsü, onunla beraber büyür, serpilir. Ve nihayet bu akış, maddenin ve gönlün, karşılıklı akışı şeklini alır. Yani aşk olur...