Birdenbire yok olmaktan da daha fazlası, hiç doğmamış olmak esas istediği şey. Doğmadan önce neredeyse, orada olmak. Hiç yaşamamış olmak, hatırasız, hiçbir şeysiz. Ne kendi tanıdığı, ne onu tanıyan...
Yaşadıkları meşakkatli hayatının izlerini taşıyan, o yıpranmış, zayıf, çelimsiz halleri dahi seyredenleri korkutmaya yetiyordu. Her şeyini kaybetmiş bir insanın ürkütücü gücünü kuşanmış gibiydiler.
Zengüle Hacı mahallesinde geçen günlük hayat koşuşturmaları, farklı hayatlar, farklı bakış açıları, insanın içini acıtan yaşamlar.
Yazar kitabı 5 senede tamamlamış; tasvirler, betimlemeler muhteşem lakin olağanüstü durumlar olmuyor, genelde sakin geçen, birbirinin aynı günler yine birbirini kovalıyor.
Kahramanlardan en sevdiklerime gelirsek; hallerine üzülsem ve maalesef gerçekte de böyle çocuklar ve çocukluklar olduğu gerçeği içimi yaksa da; küçük Atilla ve küçük Meryem oldu. Mütemadiyen iş arayan ve sonrasında uykuya dalan; uyuyan adam Abdülkadir, Abdülkadir'in samimi arkadaşı, film tutkunu ve sadık dost Sabit ve diğerleri...
Kitabı daha enteresan olduğunu düşünerek okumaya başladığımı itiraf etmeliyim fakat az önce de belirttiğim gibi olağanüstü bir durum zuhur etmiyor kitapta. Kötü değil kesinlikle ama az da olsa hareket arıyorsanız sıkılma ihtimaliniz biraz yüksek.
Yoksul bir mahallede geçen, yazını, kışını ayrı ayrı hissettiren, büyük usta Nazım'ın kitabının ismi misali "Memleketimden İnsan Manzaraları" ve gerçekleri ile bezeli, Türk filmi kokulu bir roman...
Betimlemeler açısından kitabı oldukça beğendim fakat hikayelerini yeteri kadar özgün ve etkileyici bulmadım... Önceliğiniz hikaye kısmı değil betimleme kısmı ise kitabı tavsiye ederim...
Yazarın emeğine sağlık.