"Christine" iken "Rabia" olmuştu.
Bâtıldan soyunup Hakka dönüşün, kendi derin özünü keşfedişin mükemmel örneklerinden biriydi.
İslâm`ın o güçlü evrensel cazibesi onu bir uçtan kendine çekmiş, ümmetin zengin, bereketli dokusuna en doğal bir katkı olarak ilave etmişti.
Batı metropollerinde geçen göz alıcı sanat faaliyetlerine ve anayurdu olan İsviçre`ye tamamen sırt dönmüştü.
Bir daha dönmeyi asla düşünmediği, üzerine âdeta sünger çektiği bir geçmiş... Oraları dayanılmaz derecede sıkıcı ve boğucu buluyor, içinde mâneviyatın yaşamadığı mekânların tahammül edilmez olduğunu söylüyordu.
Dinsiz ve maneviyattan uzak insanları esefle seyrediyor, onlar adına daima hayıflanıyordu.
Ayşe Şasa
Hayatın dinle alakasının bulunmadığı, dinin ise hayatla ilişkisinin sınırlı olduğu Batı toplumunda yetiştim. Hayatın tüm kudsiyetini aksettiren ebedi güzelliğin diniyle yüz yüze gelene kadar ben de hayatı dinden, dini hayattan kopuk algıladım. İslam`la tanıştığımda bu dünya ile ötesi, kutsalla profan, maddiyat ile maneviyat arasındaki ayrımın anlamsız olduğunu öğrendim. Tüm mahlûkat sürekli bir ibadetle müstağrak, tüm varlık ilahi bilgi ile dolu, her şey varlığın birliğini kutluyor.