+Konuşmayı sevmiyor musun?
-Etrafımda konuşmaya değer insan yok.
+Benimle konuşabilirsin. Yani... Aynı okuldayız, aynı apartmandayız... Bunlar olmasa bile ben iyi bir dinleyiciyimdir.
+Ya da her neyse.
Çığlıkları duyulduğu sürece gözyaşları bir anlam kazanır...
Çünkü cellatlar kalbinin aynasını kendine kapatmış insanlardır...
Çünkü cellatlar insandır, her insan kendisinin celladıdır...
İnsanlar acımasızdır. Bir şeyleri söylerken önünü ardını düşünmezler, dudaklarından firar eden o kötü kelimelerin sadece birkaç harften olduğunu sanırlar ama bazıları yüreğe dokunur tıpkı bir kurşun gibi, katil olurlar. İnsanlar dayanıksızdır. Bir şeyleri işitirken kulaklarını kapatırlar, gözlerini kör ederler kimseyi görmemek için. Sırf biraz daha içe dönmek uğruna, ruhlarının kabuklarını bile kendilerine küstürürler. İnsanlar acizdir, yalnızdır, kırgındır. Önce hayallerini çalarlar başkalarından sonra ellerindekini. Önce etrafındakileri alırlar sonra yalnızlığını. Önce kırarlar... Sonra paramparçasın zaten.
İnsanlar, biraz insanlar işte.
Çığlıkları duyulduğu sürece gözyaşları bir anlam kazanır...
Çünkü cellatlar kalbinin aynasını kendine kapatmış insanlardır...
Çünkü cellatlar insandır, her insan kendisinin celladıdır...
Zayıf, öyle kaslı kollan ve iri bir vücudu yok ama bir sarılsa dünyanın en büyük gücünü yine onun kollarında bulurum: Sevgiyi. Ondan büyük bir güç mü var ki? Sevdim işte, seviyorum. Yürüdüğü mesafeyi, gözlerinin çukurundaki cenazeyi, ruhundaki ölüyü bile seviyorum ama ruhu ölü olsaydı ben bu kadar hayat dolu olmazdım, bunu biliyorum. Sevmeyecekti beni biliyorum; onu sevdiğim gibi sevmeyecekti. Olsun, lakin ben sonbahar insanıyım. Çok yaz bekledim, yine olsa yine beklerim.