Kurtulacağız, bizi terk edenlere duyduğumuz nefret kurtaracak hepimizi, geri dönüp gözlerinin içine bakacağız, bir daha ne uyuyabilecekler ne yaşayabilecekler ne de lanetimizden kurtulabilecekler, biz yaşayacağız, onlar işledikleri suçun ağırlığıyla her gün ölecekler, sonsuza dek - belki o sessiz ışıktan ya da tembelce dalgalanan denizden dolayı biraz soluklanıyorlar, ama kimsenin ağzını bıçak açmıyor ve umutsuzluk uysallığa, düzene ve sakinliğe dönüşüyor ...
Onu salona aldıklarında az kalsın yüreğine inecekti. Anna piyano çalıyordu, küçük başı, kuzguni siyah saçlarıyla bir meleği andırıyordu. Orada tek başına, o ve piyanosu. İnanılmazdı.
Yürüyoruz, kumda şu ayak izlerini bırakıyoruz, orada net ve düzenli bir biçimde kalıyorlar. Ama yarın, uyanıp bu büyük kumsala baktığında ne bir ayak izi ne bir başka işaret, hiç bir şey göremeyeceksin. Deniz gece siliyor her şeyi. Gelgit gizliyor. Sanki oradan kimse geçmemiş gibi. Sanki biz hiç var olmamışız gibi. Dünyada bir hiç olduğunu düşündürecek tek yer burasıdır. Artık toprak değil, ama henüz deniz de değil. Sahte yaşam değil, gerçek yaşam değil. Zaman. Geçen zaman. O kadar.