Pelerinim (derime değen bu yabancı ve acıtan ağır kumaş), beni omuzlarımdan aşağı çekiyor. Çan tamın ne kadar ağır olduğunu hissedebiliyorum. Bu şehirde beni koruyacak olan bu çanta; bir de
üzüntümün ve utancımın kaynağı olan yanılsama ve beni, kemik ve tuğla karışımından yapılmış, sanayi ve şiddetin gizli anlaşmasıyla ortaya çıkmış bu büyük şehre getiren acı. Tarihiyle ve sımsıkı korunan bir güçle yoğrulmuş bu tozlu şehir, bildiklerimin çok ötesindeki bu kıraç ülke.
Yeni Crobuzon.
Ardında, gökyüzü bir anda kalabalıklaştı: Uzakta uğuldayan bir zeplin, bunun etrafında yalpalayan minik noktacıklar gördü. Arkadan, bir balinanın etrafında oynaşan yunuslar gibi kanatlı
şekiller geliyordu. Hepsinin önünde de bir tren, Yeni Crobuzon'un merkezine, şehrin liflerinin pıhtılaştığı, milislerin hava raylarının
Ekser binasından bir örümcek ağı gibi dağıldığı o mimari dokunun bağlantı noktasına gidiyordu. Bu noktada beş ana demiryolu hattı buluşuyordu. Siyah tuğla, cilalı beton, tahta, çelik ve taşlardan
oluşan rengarenk bir kaleydi burası. Bütün hatlar, ağzını sonuna kadar açarak esneyen bir deve benzeyen bu binada -Perdido Sokağı
İstasyonu'nda- birleşiyordu.