Resimde tablonun tek bir fırça darbesini bile kaldıramayacağı bir an vardır. İyi de olsa kötü de olsa o darbe bütün resmi bozar. Buna karşın bu satırlar sonsuza dek uzatılabilir, hiçbir zaman sonucuna ulaşılamayacak bir yekûnun parçaları ardarda sıralanır, bu sıralama işlemi zaten mükemmel ve nihai bir eserdir, çünkü herkes tarafından bilinir. Özellikle sonsuza kadar uzatabilme fikri beni büyülüyor. Daima, hayatımın sonuna kadar yazı yazabileceğim, halbuki tablolar öyle mi? Onlar kendi içlerine dönüktürler, kendi bünyelerinde itici, otoriter ve küstahtırlar.
Model sözde ideal olan o görüntüsünü evine götürür, ressam da gündüzlerini ve gecelerini kasıp kavuran o müstehzi hayalden kurtularak rahat bir nefes alır.
Ölüm, modeli de ressamı da bu dünyadan alıp götürdüğünde, hoş bir tesadüf eseri, bir de yangın çıkıp resmi küle dönüştürürse bu yalan da son bulacak ve kaçınılmaz olarak başkalarının yeniden başlatacağı denemeler için hoş bir alan açılacaktır.
“Vücudunun en çirkin yerine iyice bak ressam, çalışmalarını o kısım üzerinde yoğunlaştır ki kendini düzeltebilesin, zira sen kaba olursan çizgilerin de kabalaşacak ve ruhsuz olacaktır; işte böyle iyisiyle kötüsüyle sende olan her şey bir biçimde figürlerine yansıyacaktır.”