Kitabın kapağını açtığımızda, öykülere geçiş yolunda, yazarın bir hikâyenin hikâyesini anlatmak pek alışıldık gelmedi merakımı ve keyfimi arttırdı diyebilirim
İlk hikâye Gerçeküstü’nde, yazarın kısa bir hikâye girişinin sonrasinda asıl hikâyeye geçişte kullandığı yol, gerçekliği öne çıkarırken, kurguyu da bütünleyici bir şekle dönüştürmüş. Okumaya devam ettikçe bu dönüşün, hikâyenin bütününü oluşturduğunu farkediyorsunuz..
"Ahu’nun pencerenin kıyısında lunaparka bakışının ardindan, uzayan saçlarının dalıp, onun hayalindeki lunaparkın, evdeki donuk ve neredeyse kıpırtısız yaşamın tersine, pencere kenarındaki kıza sevinç taşıdığını anlariz“Hayat denilen şey, dolaplara istiflenmiş yaşanmayı bekleyen işlemeli örtülerden, kesme kadehlerden, gümüş zarflı fincanlardan, pembe porselen çay takımından ibaretti onun için. ..
Ayşegül Çelik resmen kelimeler ile dans etmiş, çoğu zaman o müthiş kelimelerden oluşan cümlelere takılı kalırken konudan uzaklaşıp tekrar bölüm başına dönüp okudum itiraf ediyorum