Seni küçümsedim, neşe.
Ona buna kandım.
Ay
beni kendi yollarına çekti.
Eski şairler
bana gözlüklerini verdiler,
gel gör ki ben her şeyin yanına
karanlık bir hale,
çiçeğin üstüne kara bir taç,
sevgilinin ağzına
hüzünlü bir öpücük koydum.
Ama işte, o
kollarımdan geçti
bir dalga gibi,
o sadece bir akşam meyvesinin
tadıydı,
bir yıldız gibi yanıp söndü aniden,
bir güvercin gibi yandı
ve onu tenimden kayıp giderken buldum
şenlik ateşinin saçları gibi.
Yaşanan günlerin
kıymetini
bilmeyenler
iki gemi süsü
olur giderler,
tuz değil zaman,
gölge değil
saadetin
çıplak adımları,
nasıl yumarlar
gözlerini,
nasıl yumup uyuyabilirler
yalnız gözlerini?
Daha sonra şehre
savaş geldi,
kırık dökük dişleriyle savaş
kemiriyordu kadim güzelliği,
obur,
yiyordu
gri taş ve kar ve kan
pastasını,
duvarlar arasında ıslık çalan
savaş,
erkekleri alıp götüren,
çocukların da peşine düşen,
savaş