Ilk öncelikle kitabı daha önce hiç duymamıştım, yazarını da hiç bilmiyordum. Roman, her ne kadar çocuklar için olsa da büyüklerin de okuması gereken bir kitap bana göre.
Kitabın içeriğine geçecek olursak yazar, atlara olan düşkünlüğünü, sevgisini ve empatisini çok güzel bir şekilde ifade etmiş. Olayları bir hayvanın gözünden görmek, onların neler yaşadıklarını, neler çektiklerini, nasıl hissettiklerini anlamamızı sağlıyor. Sağlamakla da kalmıyor insanların hayvanlara karşı olan zalimliğini, vicdansızlığını gözler önüne seriyor. Her ne kadar konuşmasalar da ya da duygularını ifade edemeseler de onların da biz insanlar gibi bir şeyleri hissettiklerini, sevilip sevilmediklerini anladıklarını tekrardan hatırlamamız gerektiğini vurguluyor.
Kitabın ortalarına doğru aklıma Nietzsche'nin İtalya'da bir ata eziyet edildiğini görüp, ata ağlayarak sarılması ve bu olay sonrasında aklî dengesini kaybetmesi geldi.(Bu konunun işlendiği "Torino atı" diye bir film var izlemenizi kesinlikle tavsiye ederim.)
İnsanlar olarak gün geçtikçe karşımızdaki her türlü canlıya karşı empati duygumuz köreliyor. Bize gücü yetmeyen her şey üzerinde bir hâkimiyet kuruyoruz. Karşımızdaki insan olsun, hayvan olsun ya da herhangi bir canlı olsun her türlü eziyeti, şiddeti ve zulmü uyguluyoruz.
Dilerim ileriki zamanlarda kendimizi bu konuda sorgulayacağımız günler olur.
Bu arada okumanızı tavsiye ederim.