Ay ışığı vuruyor odana... Masanın üzerindeki birkaç parça ekmeğe dokunuyorum. Onlara dokununca kalbime dokunmuş gibi hissediyorum. Bir mahșer yalnızlığıydı bu, inat etim kendim olmakta, bu yüzden tiksindi benden dünya ve sonuna dek reddetti. Yandı özlemlerim, korkularımla birlikte... Şimdi bir tek sen kaldın, bir de yüzümdeki o kanayan ışık .. Ne olur, sadece sen küçümse beni!.. Ne olur, bu hayattan daha kötü davran bana!.. Ve sonra, seninle geleyim, nereye gidersen!..
Öylesine savunmuşum ki kendimi, öylesine derin bir açlıkla sarılmışım ki dünyaya; herkeste, her şeyde, benden bir şey saklı. Bu yüzden, kiminle savaşsam, kimi yok etmeyi düşünsem, bu ilk önce ben oluyorum. Başlattığım her savaşta, ilk ben ölüyorum.
Şimdi, bu acıya bir son vermesi, kendisini terketmesi, sonsuzluğa bırakıp gitmesi için birbirine yalvaran iki yüreğiz artık... "Ayazda İki Yürek" gibiyiz...
Sen benim şizofren aşkımsın...
Bense senin kanayan vicdanın...
Seni sevmek, bensiz akıp giden hayatına bir yabancı gibi uzaktan bakmak oldu çoktandır... 0 çocuk ellerinin, bir başkasının saçlarında gezindiğini, aniden özlemle sarılıp bir başka yüzü öpücüklere boğduğunu, sabahları uykunda bir başka kadına, gitme, diye sayıkladığını
düşünmek oldu, seni sevmek.. Geceleri, kokuna hasret yatağımda ter içinde uyanmak, kendimin bile affedemediği bir bencillikle, kalbindeki tek aşkın benimki olması için gözyaşları içinde Tanrı'ya yalvarmak oldu.
Seni sevmek, aşkın uğruna ama senden izinsiz baska bir kentteki hayatımı sıfırlayıp yaşadığın kente yaşadığın göğün altına, ıslandığın yağmurların altına gelip yerleşmekti.
(...)
Seni sevmek, yalnızlığın soğuk kollarından biraz olsun sıyrılıp nefes alabilmek için, geceleri saatlerce tek başıma Beyoglu'nun karanlık sokaklarında kalabalığın soluğuyla ısınmaya çalışmaktı. Hiç tanımadığım insanların yüzünde senin yüzünü aramak, onların kaybetmiş umutsuz hayatlarında yaralı geçmişinin ve çocuksu düşlerinin izlerini sürmekti.