Her günde ve her ilişkimizde sınavdayız.Melekler her olaya gösterdiğimiz tapkiyi kayda alıyor.Filmimiz çekiliyor.Bazen sınavımız penceremize konan kuşa gülümsememiz kadar sakin geçer.Bazen de bir deprem,bir ihanet gibi sert ve sarsıcı sınanırız.Büyük sınavları yılda veya ömürde birkaç kez ama küçük sınavları her gün,her olayda yaşıyoruz.
Birisi yerinden fırlar da, sırat vadilerinde İslam Peygamberini (asm) arar; çünkü peygamber ümmeti kurtulmadan cennete gitmemekte direnmektedir. Sonunda ışığını milyonların arasından gördüğü uzaktaki Peygambere haykırarak, "Ben de senin ümmetindenim, bana da şefaat et."der. Ama, şefaate ilâhî izin çıkmaz. Koşuşturan Peygamberle bakışırlar ve cevap gelir: "Ben, senin alnında ümmetimin işaretini göremiyorum." Nasıl görsün, abdest mi almıştı; iyilik mi yapmıştı ve Yaratıcıyı sevmiş miydi?
Allah'ı bilmek huzurdur; onurdur, cennettir. Doğa sebepleri, bu onuru hak etmeyenlerin akıllarına aşılmaz perdeler örer. Teleskopun ters tarafındadırlar: Ne kadar yakından bakarlarsa, o kadar uzaktan görürler.
Yaratıcı bize ne kadar yenilik sunduysa, o kadar şükürsüz, o kadar duyarsız olduk. Allah yolumuzu açıp işimizi kolaylaştırdıkça, "Tanrı öldü, artık O'na ihtiyacımız kalmadı." diyenlerimiz çoğaldı. Bedenimiz rahatladı; ama ruhumuz boğuluyor.