Ekranlardan yıllarca AKP'yi yerden yere vuran ve Abdüllatif Şener'in yeni partisine kurucu olacağı sözünü veren Bulut, Trabzon'a kadar gidip Bağımsız Türkiye Partisi Genel Başkanı Prof. Haydar Baş'ın da elini öpmüş ve ona beraber siyaset sözü vermişti... Aynı şekilde 2007 seçimleri sürecinde milletvekili adayı olmak için iki saat ara ile önce CHP sonra MHP Genel Merkezine gitmişti.
İşte bu Yiğit Bulut Ergenekon'dan beni alırlar korkusuyla bütün yaşamsal çizgisini inkâr edip AKP'ye sığındı. Eyvahlar olsun ki böyle bir ismi Türkiye gibi bir ülkenin başbakanlık koltuğunda oturan Tayyip Erdoğan başdanışman yapabildi.
Bedrettin Dalan'ın Tansu Hanım için bana söyledikleri aklıma geldi:
Sabahattin bu kadına Amentü'yü ben anlattım, Kulhüvallahü'yü ben öğrettim. Hiçbir şeyden haberi yok...
Düşünün, adam zekât paralarını çalmak ve Rus fahişeleriyle âlem yapıp şahsına gemi almak iddiasıyla yargılanmak istenirken, Erdoğan uzun süre böyle bir yargılama olmasın diye soruşturma iznini vermemiştir.
Bunun ulvi ambalajı ya da kılıfı ise şudur:
Onlara göre kendileri Allah'ın askerleridir. Dolayısıyla onlar açıktan çalsalar ve zulüm yapsalar bile bu mubah ve daha ötesi ibadet, hatta cihattır.
Şaşıracaksınız ama bu bakış pek çok İslamcı cemaatte egemendir.
1970'lerde Süleyman Demirel İhlas Camiası için asrın evliyasıydı. Bu durum 80'lerde Özal lehine değişti. 90'larda ise evliyalık makamına Tansu Çiller oturtuldu. Aynı şeyler genel anlamda diğer cemaat için de geçerli. Cemaatlere göre kim iktidar ya da başbakan olursa evliyalık makamı onundur. Cemaatlerin pek çoğu durakta yani muhalefette beklemez ve amblemi ne olursa olsun iktidar otobüsüne binerler.
Bu İslamcı kesimlerden kime sorsanız onlar Allah'ın askerleridirler. Dolayısıyla harp zamanında hile yapmak onlar için mubah, çalmak ise ganimettir. Harp zamanı ise laik devlet yıkılana kadar devam eder.