Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Milliyetçilik ve Muhafazakarlık Üzerine Yazılar

Tanrıdağı'ndan Hıra Dağı'na

Beşir Ayvazoğlu

Sözler ve Alıntılar

Tümünü Gör
Kısacası, Yahya Kemal'in asıl Müslümanlık olarak gördüğü ve Ahmed Naim Bey'e karşı savunduğu "içtimai realite", Mehmed Akif'e göre "tanınmaz hale gelen Müslümanlık", Said Halim Paşa'ya göre geriliğimizin başlıca sebeplerinden biri, Cumhuriyet elitlerine göre de öncelikle savaşılması ve yok edilmesi gereken hurafelerdi.
Yeri gelmişken, şeyhülislamlık da yapmış olan bir Türk olan Kemalpaşazade'nin, II. Beyazıd'in arzusu üzerine herkesin anlayabilmesi için Türkçe kelimeleri mümkün olduğu kadar fazla kullanmaya gayret ederek kaleme aldığı Tevarih-i Ali Osman'da "kaba Türk","edrak-i bi-idrak gibi aşağılayıcı sözlere iltifat edilmediğini Osmanlı ordusundan da genellikle" Türk, Türk askeri" diye söz ettiğini hatırlatmakta fayda vardır.
Reklam
Ebü'l-Hayr, Türk kavramını çok zaman " Müslüman" anlamında da kullanmaktadır: "Ya Alyon! Sen ne gördün de Mesih dininden döndün, Türk oldun!" Bu cümleler, Türk kelimesinin XV. yüzyıldan itibaren ciddi bir anlam kayması yaşadığını ve Müslümanlıkla özdeşleşerek bir üst kimliği ifade etmeye başladığını göstermesi bakımından dikkat çekicidir. Avrupa'da da Müslümanlığı kabul eden Hristiyanlara "Türk oldu"kları nazarıyla bakılıyordu. Bu, Anadolu'yu XI. yüzyıl sonlarından başlayarak Türkiye (Turchia, Turquie), Osmanlı Devletini'ni de Türk İmparatorluğu (Turcicum İmperium, Turkish Empire) diye adlandıran Avrupalıların Müslümanlığı Türk kimliğinin belirleyici unsuru olarak kabul ettiklerini göstermektedir.
Sadece tuğralar ve kitabeler değil, bütün Osmanlı kültürü kurucu kadronun da tahmin etmediği ölçüde yaygın bir vandalizme maruz kalmış, bütün bir tarih ve kültür adeta bitpazarına çıkarılmıştır. Tonlarca arşiv belgesinin Bulgaristan'a hurda kağıt fiyatına satıldığını, Sultan Ahmed Camii'nin kubbesinde pencereler açarak sanat galerisine dönüştürülmekten Mimar Kemaleddin Bey'in müdahalesiyle kıl payı kurtulduğunu hatırlatmakta yetinelim.
XV. yüzyılda Türk kavramının nasıl kullanıldığını anlamak için o devrin kroniklerine ve edebi metinlerine bakmak gerekir. Mesela Aşıkpaşazade'nin 1476 yılında kaleme aldığı Tevarih-i Ali Osman'da Osmanlılardan hep "Türk" diye bahsederlerdi. Aşağı yukarı aynı yıllarda Sultan Cem'in arzusu üzerine Ebü'l Hayr-ı Rum-i'nin yazdığı, Türk kültürü açısından son derece önemli, fakat o ölçüde üzerinde az çalışılmış bir eser olan Saltukname'de de Türk, bir kavim adı olarak çoğu zaman yerli yerinde kullanılmaktadır.
Yahya Kemal, "Turan" fikrini ciddiye almıyor, sınırları belli bir vatana ve 1071'den beri Anadolu'da tekevvüne başlayıp İstanbul'un fethiyle kemale eren bir Türklüğe inanıyordu.
Reklam
Bu arada, eski kültürü bugüne aktarabilecek Osmanlı bakiyesi aydın ve sanatkarlar ve bu kültürü modernitenin süzgecinden geçirerek yeniden üretebilecek, yani doğu ve batı kültürlerine hakim geçiş dönemi entelektüelleri bir bir sahneden çekiliyorlardı. Yahya Kemal 1958'de, Peyami Safa 1961'de, Tanpınar 62'de ölmüştü. 1980'lere kadar hakim ses kudretli ve "kabul edilmiş" bir şair olduğu için büyük saygı gören, üstelik Büyük Doğu dergisinde yıllardır verdiği kavgayla bir sembol haline gelen Necip Fazıl'ın öfkeli sesiydi. Gidenleri yeri dolmuyor; 1950'den sonra açılan imkanlardan yararlanarak öğrenim gören "Anadolu çocukları" kültürel altyapı yetersiz olduğu için, sanat ve edebiyatta yaratıcılık gösteremiyorlardı. Esasen muhafazakar aileler, ilk bakışta dünya görüşleriyle çelişkili görünen bir dürtüyle, çocuklarını daha çok tıp ve mühendislik gibi alanlara yönlendiriyor, sosyal bilimlere fazla itibar etmiyorlardı. Tarih, Türkoloji, sosyoloji vb. mecbur kalınmadıkça tercih edilmeyen alanlardı. Plastik sanatlar, tiyatro ve bir ölçüde sinema sola terk edilmişti. Az da olsa hikayeciler çıkıyor, fakat romancı yetişmiyordu.
100 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.