Adaletin tecelli ettiği yer uygar toplumda yasalarla belirlenen cezalara bağlıdır. Bu cezalar işlenen suçun karşılığı kadar mıdır, değil midir, bu da cezayı oluşturanların, cezayı verenlerin; insafına, keyfine, anlaşmasına ve o an ki olur gördüğü durumlarına bağlıdır? Anayasaların çoğu bir Babil yasaları gibi değildir. Kısasa kısas da cezalar için tamamıyla uygulanabilir bir güç taşımaz sanırım. Çünkü mağdurun kaybettiklerini hangi ceza karşılayabilecektir ki? Burada maddi yaptırımlarla karşılanan cezaların dışındaki mağduriyetler için konuşuyorum. Ölümle biten, bir uzvun kaybedilmesi ile biten ya da ruh halini yıllar boyu hatta ömür boyu bozan suçları nasıl cezalandırabiliriz?
Rebekka da kızkardeşinin tecavüzcüsü için bir ceza düşünür. Onu öldürmeli mi, aynı durumları kendisine ya da acıyı yaşayacağı birine yaşatmalı mı? Hayır! bir başkası olmaz. Cezayı suçlu çekmeli. İnsanın ilkel dürtülerini harekete geçiren eylemleri ne kadar uygarlaşılsa da henüz çözülebilmiş değil. Kadın ve erkek arasındaki cinsellik, yirmi birinci yüzyılda dahi özgür(!) bireyin bedenine zorla sahip olma adıyla devam ettiriliyor. En gelişmiş, en ileri toplum dahi bunun önüne geçebilmiş değil.
Rebekka, kızkardeşinin tecavüze uğraması sonucu bunalımdan doğan intihar girişimlerine, eskisi gibi yaşayamamasına karşılık bir intikam planı düzenler. Bu uğurda herkesi kullanmaya hazırdır ve bunu yapar da. Peki sizce nasıl bir intikam alır?
Bu kitaptaki intikam şekli, sinemada da benzer bir şekilde işlendi. Sanırım yapılacak en iyi şey buydu. Tecavüzcünün geri kalan tüm yaşamını karartmak.