"Büyük konuşan 'küçük' hesapların adamıdır bunlar, sürekli böbürlenir ama üç-beş liraya kolayca tamah ederler. Aşağılık kompleksinin tarifi gibidirler, diyelim ki bir işi başarmışlardır, buna bir türlü inanamazlar; inandıktan sonra ise durum daha da vahim olur, kendilerini arsızca överler, yerlere göklere koyamazlar. İlkeler, kurallar, âdetler onları ırgalamaz, kolayca 'yalan söyleyebilmek' bizatihi bir hayat tarzıdır. Afra tafra, karşındakini güçsüz gördün mü 'babalanma' , aşırma fırsatı çıktı mı 'hacılama' , ele geçti mi anında 'paralama' , gırla gider ama, karşısındaki 'sert' yaptı mı hemen 'geriye patinaj' , güce 'secdeye durarak' biat ve 'iktidarın' kokusunu kilometrelerce uzaktan hissetme gibi faydalı hasletlere sahiptirler."
"Uyarlama bahsinde her daim bir sorun olmuştur bu ülkede. Örneğin, Mihran Boyacıyan'ın 1912 yılında yayımlanan çevirisi temel alınarak sahnelenen Othello yıllarca Arabın İntikamı olarak bilinmişti, yine Shakespeare'in Bir Yaz Gecesi Rüyası'nı Can Yücel, Bahar Noktası olarak, kendi deyişiyle, 'Türkçe'de söylemiş', yerlileştirmişti. Öte yandan, birçok çevirmenin tercih ettiği metne olabildiğince sadık çeviri anlayışının neticesi ise lezzetsiz, sıkıcı metinlerden başka bir şey olmamıştı."
"Erkeklerin kötülüğü öylesi yalın bir dille anlatılıyor ki, neredeyse 'hayvani' bir kin oluyor öçleri, biraz avcı gibiler, iktidarlarına dokunan herkesi, kadın-erkek ayırmadan yok etmeye yönelik eğilimleri var. En kısa yoldan işi halletmek, şiddet yoluyla öldürmek istiyorlar. Kötü kadınların öcü, bir kedi-fare oyununa benziyor halbuki, öldürmekten çok süründürmeye, 'gününü göstermeye' , ama aslında yok etmemeye yönelen bir eğilim."